DOĞRU GEÇİM ÜZERİNE

DOĞRU GEÇİM ÜZERİNE
(On Right Livelihood) KİTAP ÖZET:
Jidde Krisnamurti geçimini doğru yoldan sağlama yolunu araştırırken önce
bize yanlış yolun ne olduğunu soruyor ve cevap veriyor :
“İnsanlar arasında bölünmeye ve çatışmaya neden olan her türlü
uzmanlık açıkça yanlış geçim yoludur. Böyle uğraşlar insanları
sömürüye ve sürtüşmeye götürür.”(13) Ayrıca açgözlülük, gelenek, güç
elde etme arzusu, kıskançlık gibi özelliklerimiz varsa bu gibi içsel dürtüler de
mesleğimiz, uğraşımız ne olursa olsun eninde sonunda bizi çatışma ile
sonuçlandıracak yarışmacı, acımasız ve baskı dolu bir dünyaya götürecektir
diyor. Sonuç olarak doğru bir meslek edinmiş olabilirsiniz, ama eğer içsel
olarak yetersiz ve yoksulsanız kendinize ve başkalarına üzüntü kaynağı
olursunuz, düşüncesiz, saldırgan ve iddiacı olursunuz.
Böyle olmak istemeyen birine Krishnamurti’nin tavsiyesi geleneği izlemeyi
bırakması, hırs, açgözlülük ve kendini arama çabasından vazgeçmesi. Eğer
bunlardan kaçınırsanız doğal olarak doğru uğraşı bulursunuz. Bu arayışta
doğru ilişki kurmak önemlidir ve bu ilişki kendinin keşfi sürecinde kişiye
sürekli bir uyum sağlama olanağı verir. Sabır, şefkat, sonsuz esneklik ve
basit bir yürek kurulan ilişkilerde gerek duyulacak önemli özelliklerdir.
Krishnamurti’nin hükümette bakan olan biriyle yaptığı söyleşide insanların
neden işlerine bu kadar bağlı, işleri ile özdeşleşmiş oldukları sorusuna
verdiği cevap kişinin gerçekte işin kendisi ile değil işten elde ettiği ile ilgili
olduğu. Hal böyle olunca doğru meslek seçiminden önce yapılacak şey
kişinin gerçekten ne yapmak istediğini keşfetmesi. Bunu başkaları sizin için
yapamaz, siz bu konuda bir çaba sarf etmelisiniz. Bunun sonucu sevdiğiniz
şeyi yapmaktır. “Yaptığınız şeyi sevdiğinizde hırslı, açgözlü
değilsinizdir, şöhret aramazsınız, yaptığınız şeyin sevgisi kendi
içinde tamamıyla yeterlidir. Bu sevgide sürtüşme yoktur, çünkü artık
doyum peşinde koşmuyorsunuzdur. Bu çabamızda en büyük engel
yine kendimiziz.”(33)

Yanlış Geçim
İnsanlar yaşamlarının genelinden kaçmak için küçük bir havuz kazarlar; bu
durgun küçük havuz onları durgunlaştırır, öldürür; bu durgunluğa,
bu bozulmaya var oluş deriz. Başka bir deyişle kalıcı bir hal isteriz;
sonsuza kadar sürecek belirli hazları ve bu hazların sonu
olmamasını isteriz. Küçük bir çukur açarız ve kendimizi oraya
ailemizle, hırslarımızla, kültürümüzle, korkularımızla, tanrımızla
çeşitli tapınma biçimlerimizle kapatırız ve orada ölürüz; yaşamın
geçip gitmesine izin veririz-bu yaşam sonlu, sürekli değişkendir,
hızlıdır ve öylesine olağanüstü derinlikleri vardır. Öylesine yaşamsal
ve güzeldir……… Gerçek şu ki yaşam ırmak gibidir; durmadan akar,
arar, araştırır, çabalar, sınırlardan taşar, her çatlağı suyuyla
doldurur….
Ama zihin bunu tehlikeli bulur, zorlu ve güvenli olmayan bir halde
yaşamayı risk olarak görür, çevresine bir duvar örer: gelenek,
örgütlenmiş din, siyasi ve toplumsal kuramlar duvarı. Aile, isim, mal,
geliştirilmiş küçük erdemler-bütün bunlar o duvarın içinde,
yaşamdan uzaktır. Yaşam devinir, sonludur ve sürekli bu duvarları
delip geçmeyi, kırmayı dener; arkasında karmaşa ve sefalet taşıyan
duvarları. Duvarların içindeki tanrıların, yazılarının, felsefelerinin
hiçbir anlamı yoktur, çünkü yaşam onların ötesindedir.”(43)
Krishna Murti gerçek yaşamı böyle tanımladıktan sonra kendine “öyle ise bu
tür bir yaşam içinde insanın asıl işi ne olmalıdır?” sorusunu soruyor ve cevap
veriyor:
“Kuşkusuz hakikati (olanın hakikatini), Tanrıyı keşfetmektir;
sevmektir, kendini kısıtlayan, kapatan etkinliklere kapılmamaktır.
Neyin doğru olduğunun keşfinde sevgi vardır: insanın insanla olan
ilişkisinde bu sevgi farklı bir uygarlık, yeni bir dünya yaratır”(53)
Böyle bir yaşam içindeki kişinin davranışlarını (eylemlerini) de
Krisnamurti’nin anlattıklarından esinlenerek şu türlere ayırdım :
1- Hücre Davranışları : Kişinin hücrelerinin yaşamını devam ettirebilmesi
için gerekli olan asgari davranışlar. Yemek, içmek, beslenmek,
dinlenmek, hareket etme, barınmak ve hücrelerimizin sıhhatli devamı
için yaptığı davranışlar.
2- Psişik Davranışlar : Hücre davranışları ile izah edilemeyen ve kişinin
zihninde oluşan etkiler veya yazılımlar sonucu yaptığı davranışlar. Çoğu
kez kişi niçin böyle davrandığını bilemediği gibi, izahını yapmakta güçlük
çekebilir. Benliğin derinliklerinde yatan değerlerimiz, çocukken veya
Yaşam ve
Engellerimiz
Davranış
Türleri 3
büyükken bizi etkilemiş sözler, olaylar, ortamlar sonucu ortaya
koyduğumuz davranışlar.
3- Spirituel Davranışlar : Kişinin hücre ve psişik davranışlarının dışında
ve görünenin ötesindekilerle ilişki kurmak için yaptığı arayışlar,
davranışlar. Kendi ve başkalarının ruhu ile temas etme çabaları. Evrensel
değerler çerçevesinde yaşamını sürdürme davranışları bu gruba giriyor.
Ayrıca yaradan, tanrı, Allah arayışları.
4- Öze Dönük Davranışlar : Kişinin tüm sonradan edinilmiş
özelliklerinden başka Krishna Murti’nin “olanın hakikati” dediği özü
keşfetmeye yönelik davranışlar. Başkaları ile önkoşulsuz, beklentisiz
ilişki “”kurmak ve sürdürmek prensibine dayanan davranışlar. Bunlara
kısaca sevgi davranışları da diyebiliriz. Burada Japon şairin sevgi
türlerinden “Rağmen” türü sevgiden bahsediyorum. “Eğer” ve “Çünkü”
türü sevgi davranışları hücre ve psişik davranışlara giriyor. Bu tür
davranışları yani “Sevgi Davranışları” kişiyi ve toplumu olumlu yönde
geliştirebilecek davranışlar. Kişilerarası ilişkilerde çevrenizi
gözlemlerseniz bu tür yönelim ve davranışı hemen hissedebilirsiniz.
Genelde muhataplarını mutlu eden, olumlu sonuç doğuran davranışlar
olup kendilerini ve başkalarını geliştirmek isteyenlerin benimsemesi
gereken davranışlardır.
Yukarıdaki davranış türlerinden hangisinin içinde olursak olalım eğer bunu
hırslı olarak yapıyorsak, yani yarışmacı, baskıcı ve eylemlerimizin
başkalarına etkileyici hesaba katmadan yapıyorsak yanlış yoldayız demektir.
Yani kendimizi devamlı seçim yapmaya zorlamak yerine “olanın hakikatini”
görerek ve anlamaya çalışarak yaşamımızı sürdürür isek:
“bunu keşfettiğimiz zaman belki bir seçme biçimi olan hırsı bir
kenara bırakabiliriz ve belki doğru eylem biçimi olan çiçek açmayı
keşfedebiliriz…. Hırsı dışlayarak değil bütün hırs biçimlerini
anlayarak açık olarak kavrayarak, hırsın hakikatini dinleyerek
anlayabilirsek, o zaman kendini gerçekleştirmenin ifadesi değil ama
‘ben’in sınırlanmasının olmadığı sürekli bir enerjinin ifadesi olan bir
yaratıcılığı keşfedebiliriz.”(80)
Đşte bu düşüncelerle Krishnamurti insanın tek işinin gerçeğin ne
olduğunu bulmaktır diyor. Ve öğretmenlerin guruların, yöneticilerin
görevlerinin, kişinin her şeyin hakikatini bulmak için özgür olmasına yardım
etmek olduğunu öne sürüyor. Bu hakikat ise yalnızca soyut hakikat değil,
Tek Đşimiz Özgürlük
Olanın Hakikatı 4
ama bütün ilişkilerin hakikati-kişinin aletlerle ilişkisi, doğayla ilişkisi,
parayla, toplumla, devletle ilişkisinin hakikati. Đlişki Krishnamurti’nin
öğretisinde önemli bir yer tutuyor. Đnsanın bir başına yaşayamayacağını,
ancak ilişkide var olabileceğini öne sürüyor ve bu ilişkide hakikatin keşfi
yoksa o zaman çatışma vardır diyor. Çatışmanın da sonunun olmadığını ve
giderek kişiyi, toplumu, insanlığı yok edeceğini öngörüyor.
O halde:
“Sizin ve benim için bir tek iş var. Bunu ararken birbirimizle
çatışmaya düşmeyeceğimiz, birbirimizi yok etmeyeceğimiz bir
ifadeyi bulmamız gerekir. Ama bu kesinlikle doğru eğitimle, doğru
eğitmenle başlamalıdır. Eğitmenin de eğitime gereksinimi vardır.
Temelde öğretmen yalnızca bilgi veren biri değildir, öğrencinin
içindeki hakikatin ne olduğunu keşfetme özgürlüğünü ve başkaldırı
gücünü açığa çıkaran insandır”.(83)
Krishnamurti bu hedefi gösterdikten sonra buraya nasıl ulaşılacağı
konusunda da ipuçları, yöntemler veriyor.
Hepimizin başarı odaklı olarak yaşamımızı sürdürdüğümüzü yalnızca kendi
çıkarlarımız çerçevesinde, kendi başarılarımız veya başarısızlıklarımıza
odaklandığımızı, kendi geçici çözümlerimizle uğraştığımızı söylüyor. Bunu ise
bayağılık olarak nitelendiriyor ve dünyamız için gerekenin, kendi zihinlerinin
bayağılığını yıkmış insanlar olduğunu öne sürüyor.
Bayağılığın temelinde kişinin kendini düşünmesinin yattığını ve bu tutumun
korku ve endişeleri de beraberinde getirdiğini savunuyor. Öyleyse bizleri
doğru meslek seçimine götüren yolun kişinin her istediğini yapmasından
değil kişideki yaratıcılığı açığa çıkaracak ortamın yaratılmasından geçtiğini
belirtiyor. Bu tip özgürlük ise :
“soru sorma, sorgulama, araştırma, nedenleri bulma ve nedenlerin
ötesine gitme özgürlüğü. Kişinin yaşamında gerçekten ne yapmayı
sevdiğini bulabilmesi için özgür olması gerekir, böylece
hoşlanmadığı, nefret ettiği belirli bir şeyi yapmaya zorlanamaz”(86)
Böyle bir ortam ise çok büyük anlayış ve çok büyük şefkat gerektirir.
Anneler, babalar, öğretmenler, yöneticiler, birlikte oldukları ve sorumlu
oldukları insanlara doğru meslek seçiminde veya seçtikleri mesleklerde
ilerlemelerine yardımcı olmak istiyorlarsa böyle bir anlayış, şefkat ve
duyarlılığa sahip olmalıdırlar. Kuşkusuz kişi de kendisi için böyle bir ortamı,
yani özgürlük ortamını yaratabilir.
Şefkat, Dikkat,
Sessizlik 5
“Gün içinde bu konular üzerine düşünmek için kişi beş dakika, on
dakika, yarım saat ayırmaya başlarsa, bu etkinlik düşünmeye,
araştırmaya zaman bulacağı daha uzun süreler yaratacaktır…..
böylece kendimizin ve bize özgü niteliklerin tümüyle bilincine
varabiliriz. Ve o zaman zihnin gerçekten sesiz olma ve kendi
yansıttıklarının ötesinde olanı bulma olasılığı vardır.”(91)
Krishnamurti meraklısı için şu uygulamayı öneriyor:
“Sessizlik ve tam dikkat halinde öğrenme, keşfetme vardır. Şimdi
hepiniz sessizce oturun, ben istediğim için değil, öğrenmenin ve
keşfetmenin yolu bu olduğu için. Çok sessizce oturun ve yalnızca
fiziksel, yalnızca bedensel olarak değil, zihinsel olarak da
dinginleşin…. Ve o dinginlikte dikkat edin. Bu binanın dışındaki
seslere dikkatinizi verin: bir horoz ötüyor, kuşlar cıvıldıyor, biri
öksürüyor, biri dışarı çıkıyor…. Önce dışınızdaki şeyleri dinleyin,
sonra zihninizde neler olup bittiğini dinleyin. O zaman ancak çok çok
dikkatli dinlerseniz o sessizlikte, dışarıdaki sesle içerideki sesin aynı
olduğunu anlarsınız” (104) “Zihin bütünüyle dingin olduğunda,
ancak o zaman gerçeğin var olma özgürlüğünden söz edilebilir”
(109)
“Hırs nedir?” sorusuna Krishnamurti “Olduğunuzdan başka bir şey
olmaya çalışmak” diye cevap veriyor ve hepimizin toplum tarafından buna
koşullandırıldığımızı belirterek hırslı davranışlar sonucu çevremizle sürekli bir
çatışma yaşadığımızı ve bu çatışmaların giderek bizleri yalnızlığa sürüklediği
sonucunu çıkarıyor. Krishnamurti’ye göre ‘Olan’ı ‘olması gereken’e ideale
dönüştürmek de bir tür hırs. Hırs da çatışma yaratarak bizi ilişkilerimizde
yalnızlığa sürüklediği gerçeğine karşı ne yapacağız? Örneğin kendimiz
açgözlü, istismarcı biri isek ve kendimizi değiştirmeye çalışmaz isek ne
olacak?
Krishnamurti’nin bu soruya cevabında bağımsızlığın olmadığı tam bir
kendine yeterli olma kavramı var :
“Bir çiçeği koklamak gibi; yalnızca koklayın, başka bir şey yapmaya
çalışmayın; bir çiçek yaratamazsınız, onu ancak yok edebilirsiniz.
Bunun için yalnızca koklayın; ona bakın; güzelliğine, taç
yapraklarına, narinliğine, olağanüstü inceliğine bakın….. yalnızlık
yoksa, tam bir kendine yeterlilik varsa, bağımsızlık yoksa, ne
olur?……. Yalnızlığa ve hırsa yer olmayan kendine yeterliliğin
derinliklerinde ve güzelliğinde gerçek sevgi vardır ve sevgi doğayla
Hırs Nedir?6
ilişkidedir. Đsterseniz ordadır; istemezseniz önemli değildir. Güzelliği
işte budur.” (121)…… Bu çabanızda hepinize yardımcı olacak olan
zekanızdır. Zeka olan ve olmayan algılamaktadır ‘olan’ı algılamak ve
onun gerçekliğini görmektir.” (123)
Krishnamurti “Artık emekliyim ve yaşamın ancak yüzeyinde yaşamış
olduğumu görüyorum; yalnızca sürüklenmişim…… Geçmişime
ağlamıyorum, olup biten şeylerden yakınmıyorum. Beni düşündüren
şu önümde kalan birkaç yıl. Şu an ve hızlıca yaklaşmakta olan ölüm
günüm arasındaki bu sürede, yaşam denen şeyi nasıl
karşılayacağım? Benim sorunum bu.” (135) diye soran yaşlı adama
şöyle cevaplıyor:
Yaşamınızın bütününü anlayın yani ‘olanın hakikatini’ görün ve bu anlayış ve
görüş sizde size özgü bir devinim yaratacaktır. Bu devinimde ise sürüklenme
veya zorla bir kalıba uyma yoktur. Bu şekilde ulaştığınız bütünlüğü an be an
anlayıp yaşayabilirsiniz ve bunu sizin yerinize başka kimse yapamaz.
Buna Krishnamurti ‘kendilik bilgisi’ diyor bunu şöyle tanımlıyor:
“Kendi zihninizin yollarını algılamak; açık olduğu kadar gizli
özlemlerinizi, arzularınızı, dürtülerinizi ve arayışlarınızı öğrenmek.
Bilginin biriktiği yerde öğrenme yoktur. Kendilik bilgine ulaşan zihin
dingin olma özgürlüğüne sahiptir. Ancak o zaman zihnin
alabileceğinin ötesinde olan açığa çıkar.” (139)
Sonuç olarak yarışma ve çatışma ortadan kaldırılıp hepimizin birlikte mutlu
ve yaratıcı olarak yaşayabileceği barışçıl bir toplumu oluşturmak ve severek
yapacağımız mesleğimizi de kendilik bilgisi ile seçmek mümkün diyorsanız
hemen çalışmaya başlamanız gerek.
“Yalnızca geçiminizi kazanmak zorunda olduğunuz için ya da
babanız veya toplum sizden bunu beklediği için değil yapmak
istediğiniz mesleği yalnızca sevdiğiniz için seçiyorsanız o zaman
başkalarıyla asla yarışmadığınızı fark edeceksiniz. Bence anahtar
nokta bu: yaptığınız işi sevmek.” (145)
“Yaşamın biçimlerinizde köklü bir değişim gerçekleştirmek için
farkındalığın genişletilmesi gerekir, bir de çok büyük bir duygu
derinliği, ki bu da sevgidir. Sevgi ile her şey olanaklıdır” (205)
Not : Parantez içindeki rakamlar J. Krishnamurti’nin “Doğru Meslek Üzerine”
adlı kitabındaki sayfa numaralarıdır

Bir Cevap Yazın