Yaşama Ait

Yaşama ait…

Hayat böyledir işte …
Adamın biri, bir çocuğa bir elma vermiş.
Çocuk çok sevinmiş.
Bir elma daha vermiş.
Çocuk daha çok sevinmiş.
Bir elma daha verince;
çocuk sevinçten deliye dönmüş.
Ve bir elma daha verince,
çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş,
sonuncusunu düşürmüş yere…
Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.

Hayat böyledir işte…

Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra,
onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder.

****************

“Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.
Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan”

****************************

Beklemeyin
Nazik olmak için, bir gülümseme beklemeyin.
Sevmek için sevilmeyi beklemeyin.
Bir arkadaşın değerini anlamak için, yalnız kalmayı beklemeyin.
Çalışmaya başlamak için, en iyi işi beklemeyin.
Öğütleri hatırlamak için, düşmeyi beklemeyin.
Duaya inanmak için, acıları beklemeyin
Yardım edebilmek için, zamanınız olmasını beklemeyin
Özür dilemek için, diğerinin acı çekmesini beklemeyin.
Barışmak için, ayrılığı beklemeyin,
Çünkü ne kadar vaktimiz var bilmiyorsunuz…

**************

Dün Bugün Yarın
“Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir
şey yoktu.
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.
Bir parçasına dün dedi, diğer parcasına bugün, öteki parçasına
da yarın.
Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.
Dünü düsünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama işin
ilginç tarafı
tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında
olmadan rezil etti bu gününü.
Oysa yarın, bugüne dün diyor, dünde bu gün için yarın diyordu.
Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne
yapıştı.
Bu günü eline yüzüne bulaştırdı… Mutsuz oldu insan.
Ve ne gariptir ki yarının telaşı da, dünün pişmanlığını da hep
bugün yaşadı;
ama bugünü hiç yaşayamadı

**************
Xsentos’tan

Gürültünün patırtının ortasında sükunetle dolaş;

sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.

Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe,

herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında,

verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun.

Bağışla ve unut.

Ama kimseye teslim olma.

Seveceğin bir iş seçersen,

hayatın boyunca bir an bile çalışmış sayılmaz ve yorulmazsın.

İşini öyle seveceksin ki,

başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken,

verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

*******************

Aşka burun kıvırma sakın.
O çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir.
O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için,
her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi, ahlaksızca bir kazanca tercih et.
Bazı idealler o kadar değerlidir ki,
o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.

Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen,
dünya yine de insanoğlunun yegane mekanıdır.

(Bu yazı milattan önce 900 yılında Xsentos’ta yazılmış bir
mağara grafittisinden alınmıştır. .)

****************

Korku

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için

sevmekten korkuyor.Sevilmekten korkuyor

Kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor,

Sorumluluk getireceği için

Konuşmaktan korkuyor

Eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor

Reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor

Gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor.

Dünyaya iyi birşey vermediği için.

Ölmekten korkuyor

Aslında yaşamayı bilmediği için.

kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.

Yaşamaktan korkuyor

William Shakespeare

****************

Eskiden
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize…
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına…

**************

Öncesi Sonrası

Önce; seninle rüyada gibiyim
Sonra; bu evlilik tam bir kabus

Önce; brovni,expresso
Sonra; kraker,çay,simit,ayran

Önce; boğazda balık,Etilerde ıstakoz
Sonra; evde hamsi buğulama,balkonda mangal

Önce; para su gibi akar
Sonra; damlaya damlaya göl olur / musluklar kesilir

Önce; aşkın gözü kördür
Sonra; kocam kör,karım nankör

Önce; nefes kesicisin
Sonra; yeter artık boğma beni

Önce; fısıldanan aşk şiirleri
Sonra; gürültülü, kahkahalı müstehcen aşk şarkıları

Önce; mırıldanan romantik melodiler
Sonra; hiç kısılmayan televizyon sesi

Önce; tutkulu cumartesi gecesi
Sonra; bol küfürlü pazartesi futbol geceleri

Önce; feda olsun aşkım
Sonra; yine başlama lütfen

Önce; saten çarşaf, kuş tüyü yastık
Sonra; kanape, yastık, battaniye. Dahası ”çekme şu
yorganı”

Önce ; senin için herşeyi yaparım
Sonra; bari salatayı sen yapıver…

*************

Anlarız Ki

Gençken de severiz elbette.

Aşık oluruz,tutuluruz birilerine. Ama gerçekten sevmeyi
öğrenmek ciddi bir iştir ve zaman ister.

Olgunlaşmamız, hayatı, kendimizi ve karşı cinsi tanımak
gerekir, ölesiye değil, adam gibi sevmek için.

Ve anlarız ki sevmek, sevileni olduğu gibi kabul etmek
demektir

Anlarız ki, sevilenin sevdiği her şey bizim için de
sevilesidir.

Anlarız ki, sevdiğinizle kesin olarak dost da olmamız
gerekirmiş.

Anlarız ki, sevdiğimizin özgürlüğüne, yalnızlıklarına
saygı göstermemiz gerekirmiş.

Anlarız ki, sevdiğiniz insanın kişiliğine yönelik
eleştirilerden kaçınmamız gerekirmiş.

Anlarız ki, en kısa yoluymuş sevileni değiştirmeye
kalkmak.

Anlarız ki, sevdiğimiz de karşılıksız sevmemiz
gerekirmiş .

Anlarız ki, birbirimize içten gelen bir saygı duymamız
gerekirmiş.

Anlarız ki, en zor anlarımız da bile hep yanı başımız da
olan insan sevilirmiş yürekten.

Anlarız ki, birbirimize kendimizi olduğumuz gibi
anlatmakla besleyip ,çoğaltabiliriz sevgimizi.

Anlarız ki, tartışmalarımız her zaman aramızda ki
sorunları çözmeye yönelik olmalıymış.

Anlarız ki, anlamsız kıskançlıklarla sevgimizi
boğmamalıymışız.

Anlarız ki, hayatımıza sevgimize burunlarını sokanların
o burunlarını kırıp ellerine vermeliymişiz.
Anlarız ki, insan bağımlısı olmak değilmiş sevmek..

Ve anlarız ki, sevmeyi öğrenmek yıllarını alırmış
insanın

****************

Zamanla Kaybettiklerimiz…

Bir gün insan virgülü kaybetti,
o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve
basit ifadeler kullanmaya başladı;
cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.

Sonra ünlem işaretini kaybetti;
alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya
başladı.
Artık ne bir şeye kızıyor, ne bir şeye seviniyordu.
Hiç bir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.

Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz
oldu,
hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umurundaydı.

Birkaç yıl sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti
ve
davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti
kalmıştı.
Kendine özgü tek düşüncesi yoktu,
yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Düşünmeyi unuttu ve böylece son noktaya erişti

********

Yaşarken dikkat !…...

Yaşamda bir kez gitti mi dönmeyen üç değer:

Zaman, sözcükler, fırsat……….

Yaşamda hiç bir zaman yitirilmemesi gereken üç deger:

Barış, umut, dürüstlük……….

Yaşamda, üzerinde yüksenilen üç dayanak:

Sevgi, kendine güven, dostluklar……….

Yaşamda sürekliliğine güvenilmeyen üç deger:

Başarı, sağlik, zenginlik………….

Yaşamda kişiyi geliştiren üç deger:

Çok çalışma, içtenlik, azim………….

Yaşamda kişiyi körelten üç öğe:

Cesaretsizlik, gurur, öfke….

Yaşamda önemli altı sözcük:

“Ben hatalıydım, bu gerçeği kabul ediyorum”

Yaşamda önemli beş sözcük:

“Gerçekten harika bir iş başardın”

Yaşamda önemli dört sözcük:

“Bu konuda ne düşünüyorsun?”

Yaşamda önemli üç sözcük:

“Sana yardımcı olayım.”

Yaşamda önemli iki sözcük:

“Teşekkür ederim.”

Yaşamda en az önemli tek sözcük:

“Ben”

 

İNSANIN….
Bir duruşu olmalı, sevmeli insan yaşamayı, sevdikçe
yeşermeyi bilmeli, bir gülüşü olmalı insanın,
gülüşünden çiçekleri toplamalı, bir aşkı paylaşmalı
insan, bir yüreğe sahip olmalı, bir tarafı efe olmalı
insanın, bahara dikilmeli, sevdiğini işlemeli
martinisine, gözlerini kısıp güneşe bakmalı insan,
baktıkça ağlamalı, gözyaşlarını tutmamalı insan,
tutunacak dalı olmalı, tutunduğu dalın meyvesini
toplamalı, tarlaları ekmeli insan, hiçbir ilaç
atmamalı, ilaç atmadan yetiştirmeli sebzeyi, ilaç
atmadan yemeli sofrasında, tarlasını devamlı sürmeli
insan, sürecek bir atı olmalı, düşünecek sevdası,
birde silahı, çalışmalı insan, vatanı her gün
kurtarmalı, her yeni gün yeni sabahları olmalı
insanın, yeni umutları, yeni dostları, birlikten
kuvvet doğurmalı insan, her daim dalgalanmalı,
düşmanını bilmeli insan, yeni yeni okullarda
yetişmeli, saygıyı bilmeli insan, önce saygılı ortam
yaratmayı, sonra içinde saygı aramayı bilmeli, paraya
değer vermeli insan bu yüzden hiç sevmemeli, dostuna
ışık tutabilmeli, mahallesinde sözü dinlenmeli,
kuşlara yem vermeli insan, bir köpeği sevmeli, bir
çiçek büyütmeli insan, adı ne olursa olsun, oturup
okumalı geçmişi, oturup dinlemeli, özlemeli saflığı,
temiz değerleri, kirletmemeli geçmişini, bu yüzden
durmalı dimdik, bu yüzden bir baltaya sap olmalı,
kesmeli cehaleti, birileri tutmalı, tuttukça
aydınlanmalı insan, aydınlığı sevmeli, hep nehir gibi
olmalı derin ve sonsuz, akmalı insan, her taşın
altından çıkmalı, her sokakta gezmeli, her ananın
ayaklarını öpmeli, öğretmeli insan, öğretmen olmalı,
vatanı kurtarmak yetmemeli, daha fazlasını öğretmeli.
Kaypak olmamalı insan, kaydırak gibi dönmemeli, her
gazoz kapağına atılmamalı, satmamalı insan paylaşmalı
ekmeğini, giderek büyümeli, annesini babasını sırtında
götürmeli, uyuşmamalı insan her daim dinç ve sağlıklı
olmalı, çocukları olmalı, hayata mutluluk kazandırmalı
insan, gelecek nesilleri düşünmeli, bizi buraya kadar
getirenleri, baş tacı yapmalı, sapmamalı insan vatanın
bütünlüğünden, korumalı gece gündüz, görevini eksiksiz
yapmalı, ulusunu sevmeli, insanları sevmeli, geceleri
yıldızları seyretmeli, bilimle uğraşmalı, ay ve güneş
gibi parlamalı, susacak haklı nedenleri olmalı,
susmadan konuşmalı, kendi gibi olan her şeye değer
vermeli, paraysa para, insansa insan olmalı,
gerektiğinde bir başına yaşamaya alışmalı, sokakların
sessizliğinde sevgilisinin evinin önünde durmalı, tüm
saflığıyla bakıp, pencerenin kapandığını görmeli, ufak
ufak uzaklaşmalı insan, herşeyi insan olduğundan ötürü
sevmeli,
sağlıcakla kalın…

*************

PARA

Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini
kurdu – bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi.
Adam dürüst ve dost canlısıydı, insanlar onu
seviyorlardı. Ondan alışveriş yapıyor ve arkadaşlarına
onu tavsiye ediyorlardı. Adam bir yıl içinde, bir
dükkandan, Amerika’nın bir ucundan diğerine uzanan bir
zincir yarattı.

Bir gün hastalanıp hastaneye kaldırıldı. Doktorlar az
zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı. Üç
yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev
verdi: “İçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum
şirketin başına geçecek. Hanginizin bunu hakettiğine
karar vermek için, her birinize birer dolar vereceğim.
Şimdi gidip bu dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız,
ama bu akşam geri döndüğünüzde paranızla aldığınız şey
hastane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı.”

Çocuklar bu kadar başarılı bir şirketi yönetme fırsatı
karşısında heyecana kapıldılar. Üçü de şehre gidip
parasını harcadı. Akşam geri döndüklerinde babaları
sordu: “Birinci çocuğum, bir dolarınla ne yaptın?

Çocuk cevap verdi: “Arkadaşımın çiftliğine gittim, bir
dolarımı verdim ve iki balya saman aldım. Sonra odadan
dışarı çıktı, saman balyalarını getirdi, açtı ve havaya
savurmaya başladı. Oda bir anda samanla dolmuştu. Ama
biraz sonra samanların tamamı yeri indi ve babanın
söylediği gibi, odayı bir uçtan öbürüne kadar
dolduramadı.

Adam sordu: “Peki ikinci çocuğum, sen paranla ne
yaptın?”
“Yorgancıya gittim. İki tane yastık aldım.” Bunu
söyleyen çocuk, yastıkları içeri getirdi, açtı ve
tüyleri bütün odaya dağıttı. Zaman içinde tüyler yere
düştü, böylece oda yine dolmamıştı.

“Sen, üçüncü çocuğum, sen paranı ne yaptın?” diye sordu
adam.
“Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi
bir dükkana gittim. Dükkanın sahibine parayı verdim ve
bozmasını istedim. Dolarımın 50 sentini İncil’de yazdığı
gibi çok değerli bir şeye verdim. 20 sentini de kiliseye
verdim. Böylece bir onluğum kaldı. Bununla iki şey
aldım.”
Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu ve bir mum
çıkardı. Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı
ışıkla dolmuştu. Oda, samanla veya tüyle değil, bir
uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu.

Baba çok memnundu. “Çok iyi oğlum. Bu şirketin başına
sen geçeceksin, çünkü yaşam hakkında çok önemli bir
şeyi, ışığını yaymayı, biliyorsun. Bu çok güzel.”

***********

KONFİÇYUS

Konfüçyüs, Hükümdar’ın isteği üzerine bir süre için
şehrin yönetiminde
olmayı kabul etti.

Yedi gün izledi. Yedinci gün yüksek memur Şao-Çeng’i
idam ettirdi,
cesedin üç gün açıkta kalmasını emretti. Öğrencileri çok
şaşırdılar,
yanına gittiler, sordular :

“Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı.
Şimdi şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu
astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur. Bildiğimiz
kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı…”

Konfüçyüs “yaptığımın nedenlerini size anlatayım” dedi
ve anlattı :

“Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık
bunların arasında değildir, daha sonra gelirler.

Bu beş suç şunlardır :

Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte
gözüpeklik;

İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık;

Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte
yalancılık;

Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla
birlikte
herkesle dost geçinmek;

Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte
yaptığı
haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına
gizlemek.

Şao-Çeng’de bunların beşi de vardı. Nereye gitse
taraftar topluyor,
hizipler yaratabiliyordu; aldatıcı fikirlerini parlak
konuşmaların
arkasına gizleyebiliyordu; zulmüyle adaleti tersine
çevirebiliyordu.
Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir
kötülük çıkar. Ben de
şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam
ettirmeyi tercih
ettim.”

*************

DİKKAT:::

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…

Davranışlariniza dikkat edin; alışkanlıklarınıza
dönüşür…

Alışkanliklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür..

*****************.

AFFEDİN GİTSİN

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir
teklifte bulunur:
-“Bir hayat deneyimine katilmak ister misiniz?”
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini
tereddütsüz kabul ederler.
-“O zaman, bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz
verin”
Öğrenciler bunu da yaparlar.
-“Şimdi yarın ki, ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz
birer plastik torba ve beşer kilo patates
getireceksiniz!”
Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama
ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve
torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan
öğrencilerine şöyle der
öğretmen:
-“Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi
için bir patates alın, o kişinin adını o
patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates
koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar
dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?”
der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
-“Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu
torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta,
bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep
yanınıszda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer
girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete
başlarlar:
-“Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok
zor.”
-“Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar
tuhaf bakıyorlar bana artık.”
-“Hem sıkıldık, hem yorulduk?”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
-“Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi
cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler
taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye
bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta
kendimize yaptığımız bir iyiliktir

*********************

Bugünümüzü çalan iki hırsız var; geçmişe ilişkin
pişmanlıklarımız ve geleceğe ilişkin kaygılarımız.

Bu iki hırsız bugünümüzü alıp götürür.
Yaşamaya kıyamayıp geleceğe attığımız yaşantılarımız
(bugün’lerimiz), gün gelir, yaşanmadan geçmişte kalır.
İçinde bulunduğumuz anı yeterince yaşamadığımız zaman,
geleceği hakkıyla yaşama şansımız azalır.
Çünkü :
Her şeyi biriktirebilirsiniz, ama zamanı
biriktiremezsiniz, kendinizi de biriktiremezsiniz.
Böyleyse, yaşanmadan ertelenmiş günleri ileride yaşama
ihtimalimiz yoktur..
Bugün ne varsa yarın tarih olacaktır ; tarih olmadan
onların kıymetini bilmekte keyif vardır.
Geçmiş bu an artık yoktur ; gelecek ise henüz yoktur.
Eğer sürekli yas içindeyseniz geçmiş sizi kontrol ediyor
demektir; sürekli korkuyorsanız gelecek sizi kontrol
ediyor demektir ; eğer yasla ve korkuyla başa
çıkmışsanız, bugününüzü kontrol edebilir, geleceğinizi
planlayabilirsiniz

******************

NEDEN….
*Neden meyveleri koparmak için ağaçlara tırmanırsınız?
Biraz beklerseniz zaten kendiliğinden yere düşecek…

* Neden bir kadına aşık olmak için peşinden koşarsınız?
Biraz beklerseniz zaten kendiliğinden size gelecek…

* Ve neden ölmek öldürmek için birbirinizle
savaşırsınız? Biraz beklerseniz zaten kendiliğinden
öleceksiniz…

……………………………… *** AMA….***
………………………………….

* Meyve yere düştüğü zaman değil, ağaçtan koparıldığı
zaman…

* Kadın çaresizlikten size geldiği zaman değil,
kalbinden fethedildiği zaman…

* Ve ölüm yatakta değil, mücadelede güzeldir…

*********

CAN DÜNDAR DAN

Bahar bulaştı ya hayata, ağaca, suya, içimde öyle bir
seyahat kımıldıyor ki, diren direnebilirsen…
Yüreğim bavulunu toplamış çoktan; ruhum sırtlamış
çantasını…
“Uzaklar” çekiyor içimdeki seyyahın tasmasını…
Marianne Faithful sanki şarkı değil, derdimin nedenini
söylüyor radyoda: “Saçlarında ılık rüzgarla,spor bir
araba sürerek, Paris’e hiç gitmediğini 37 yasinda fark
etti”.

Buket Uzuner, yaşayageldiği hayatın anlamsızlığını
37’nci yaşgününde idrak eden bir kadının öyküsünü
anlatıyor “Karayel Hüznü”nde… Bıkkın kadın, doğum
gününün sabahında, büyük boy bir beyaz kağıda kırmızı
rujla şu notu yazıp bırakıyor evdekilere:
“Bugün benim doğum günüm. Değişiklik olsun diye bu kez
size domuz kanından nefis bir çorba hazırladım. İçine de
zehir kattım. Ben Alpler’e gidiyorum; çünkü 37 yaşıma
girdim ve hâlâ Alp Dağları’na gidemediğimi ayrımsadım.
Kalırsam, asla gidemeyeceğimi anladım. Kalırsam
düşlerimi, arzularımı hep ertelemek zorunda kalacağımı
da….Hoşçakalın”.

* * *

“Yaşamak değil. Beni bu telaş öldürecek” dediği gibi
şairin; o telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgârlara
taratmayı saçlarımızı, sevdigimizle doyasıya bir sohbet
bile edemedik biz…
Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik,
yarışır gibi çalıştık. Hep yetişilecek bir yerler vardı,
aranacak adamlar, yapılacak işler… Bir sonraki günün
telaşı, bir öncekinin terine bulaştı; başkalarının
hayatı, bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti,
kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesi ile uyanma
düşlerini hababam erteledik. 20’li yaşlardayken 30’lara
kurduk saatin alarmını, 30’larımızda 40’lara, belki
sonra 50’lere…
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, kuşlukta uyanma
fırsatını sunduğunda size, artık uyku girmez oluyor
gözlerinize…
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana
kavuştuğunuzda, söyleşecek, sevişecek kimsecikler
kalmıyor yanınızda… Özenle yarına sakladığınız bir
sarı lira gibi ömrünüz; vakti gelip sandıktan
çıkardığınızda bir de bakıyorsunuz ki, tedavülden
kalkmış…
* * *
Jorge Luis Borges’in derledigi Babil kitaplığında
Papini’nin “Ödenmeyen Gün” adlı bir öyküsü vardır. Güzel
bir prensesin başından geçenleri anlatır:
22 yaşındayken bu prensese bir beyefendi sürpriz bir
teklifle gelir. Hasta kızı için gençlik yılları
aradığını söyler ve “Bana gençliginizden bir yıl ödünç
verirseniz, ömrünüz sona ermeden onu gün gün size geri
ödeyecegim” der.
Prenses henüz o kadar gençtir ki, cömertçe gözden
çıkarır bir yılı; ödünç verir beyefendiye… 23 yerine
24 yasina basar o yıl yaşgününde… Yıllar yılı
hatırlamaz verdiği borcu… Ancak ne zaman ki 40 yaşını
aşar ve o dillere destan güzelliği bozulmaya yüz tutar;
arar beyefendiyi ve 365 günlük alacağını tek tek tahsil
etmeye başlar. Özellikle balo günleri, bütün çizgileri
yok olmuş bir yüzle ve körpe bir bedenle girer
salonlara… Gece odasına sızmayı başaran aşıklari, gece
yarısından sonra yüzünün nasıl kırıştığını hayretle
gözlerler… Her gençleşmenin ardından uyanış anı daha
acı verici olur. Çünkü yaşı ilerledikçe, o hali ile 23
yaşı arasındaki fark daha da açılır. Fark açıldıkça “bir
gün, bir saat, bir an olsun” gençlik aşısını tatmak daha
güzel gelir.

Ancak sayılı gün çabuk geçer. Kalan günlerini hoyratça
harcayan prenses, geri isteyebilecegi sadece bir günü
kaldığını fark eder: “Bir günlük ışık, sonra sonsuza dek
karanlik…”
Atesli bir sevgilinin bütün bedenini okşaması için o tek
günü özenle saklar. Bu son yasam parasını harcamak için
çılgınca bir istek duysa da kıyamaz bir türlü…
Nihayet evine gelip, öyküsünü dinleyen ve dizlerine
kapanarak gençliğinin son gününü kendisiyle geçirmesi
için yalvaran bir adamın teklifini kabul eder.
“O gün” geldiginde adam, en şık elbisesi ve titreyen
yüreğiyle açar bahçe kapısını… Kadının villasına
girer, iki kişilik hazırlanmış masada mumların yandığını
görür. Bir süre bekledikten sonra meraklanıp prensesin
kapısını tıklatır. Yanıt gelmeyince açıp girer. Dört bir
yana savrulmuş görkemli giysilerle dolu odada prenses
aynanın karşısında bir kanepeye uzanmıştır. Yüzü
bembeyazdır. Gençliğinin dönmesini beklerken son
nefesini vermiştir prenses… Adam bu ani ölümün
nedenini yerde buldugu mektupta okur. Satırlar, borçlu
beyefendiye aittir:
“Soylu prenses!.. Size borçlu olduğum son gençlik gününü
geri veremeyeceğim için çok üzgünüm. (..) En derin
bağlılığımla…”

* * *
Erikler, kirazlar, çileklerle çıkageldi mi Haziran, pupa
yelken kıpırdanır içim…
Saçlarını ilik rüzgarlara salıp uzak başkentlere spor
arabalar süren coşkulu kadınların şarkılarını dinlerim
Haziran’da… Ardında veda mesajları bırakarak hep
ertelediği düşlerinin peşisıra yüksek dağlara tırmanan
öfkeli kadınların öykülerini okurum. Ve geleceğe ödünç
verdigim yaşanmamış günlerimin yasını tutarım sessiz
sedasız…
Yaşam… O hepimize borçlu olan hergele, öder inşallah
bir gün hesabını… Yaşarız ertelediklerimizi,
“gençliğimizin son günü” çalınmadan elimizden
****************

Siyah ve Beyaz
Ortaokulda iken, sınıf arkadaşlarımdan birisiyle ciddi
bir tartışmaya
girdim. Onun haksiz olduğundan, kendiminse hakli
olduğumdan emindim.

Öğretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi.
Bizi bütün
sınıfın önüne çıkardı ve onu masanın bir tarafına, beni
de diğer tarafına
yerleştirdi. Masanın tam ortasında yuvarlak bir nesne
vardı. Siyah
renkli bir nesne. Arkadaşıma o nesnenin rengini sordu.

Arkadaşım ;
” Beyaz ” diye yanıtladı.

Söylediğine inanamadım, çünkü nesne siyahtı. Yeniden
tartışmaya başladık, bu kez de nesnenin rengi hakkında.
Öğretmen bu kez beni çocuğun yerine , onu da benim
yerime geçirdi. Ve bu defa bana nesnenin rengini sordu.

” Beyaz ” yanıtını vermek zorundaydım, çünkü belli ki
nesnenin bir tarafı beyaz, bir tarafı siyahtı.
Öğretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi.
Karsımdaki kişinin bakış acısını anlamam için, kendimi
onun yerine koymam gerekiyordu

************************

Başarısızlık

Yaşam, bana bir şeyler mi anlatmak istiyorsun?
Çünkü…

Başarısızlık, ben bir başarısızım demek değildir;
Henüz başaramadım demektir.

Başarısızlık, ben hiçbir şey gerçekleştiremedim demek değildir;
Bir şeyler öğrendim demektir.

Başarısızlık, aptallaştım demek değildir;
Deneyerek yaşamak için gerekli inanca sahibim demektir.

Başarısızlık, ümitsizliğe kapıldım demek değildir;
Deneme cesaretini gösterdim demektir.

Başarısızlık, istediklerime sahip olamayacağım demek değildir;
Değişik tarzda bir şeyler yapmalıyım demektir.

Başarısızlık, ben aşağılığım demek değildir;
Mükemmel değilim demektir.

Başarısızlık, zamanımı boşa harcadım demek değildir;
Yeniden başlamak için bir nedenim var demektir.

Başarısızlık, vazgeçmeliyim demek değildir;
Daha sıkı çalışmalıyım demektir.

Başarısızlık, asla başaramayacağım demek değildir;
Daha sabırlı olmalıyım demektir.

Başarısızlık, benden ümidini kestin demek değildir;
Bir bildiğin var demektir.
John C. Maxwell

***************

Beklemeyin

Nazik olmak için
bir gülümseme beklemeyin

Sevmek için
sevilmeyi beklemeyin

Bir arkadaşın değerini anlamak için
yalnız kalmayı beklemeyin

Çalışmaya başlamak için
en iyi işi beklemeyin

Öğütleri hatırlamak için
düşmeyi beklemeyin

Dua’ya inanmak için
acıları beklemeyin

Yardım edebilmek için
zamanınız olmasını beklemeyin

Özür dilemek için
diğerinin acı çekmesini beklemeyin
Ne de barışmak için ayrılığı

Beklemeyin çünkü
ne kadar zamanınız var bilmiyorsunuz.

Kazanan ve Kaybeden

Kazanan her zaman çözümün bir parçasıdır,
Kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır

Kazananın her zaman bir programı vardır,
Kaybedenin her zaman bir özürü vardır

Kazanan “Bu işi senin için yaparım” der,
Kaybeden “Benim işim değil ki” der

Kazanan her sorunda bir çözüm görür,
Kaybeden her çözümde bir sorun görür

Kazanan “Uzak ama yolu biliyorum” der,
Kaybeden “Yakın ama yolu bilmiyorum” der

Kazanan çakılların yanındaki çimeni görür,
Kaybeden çimenin yanındaki çakılları görür

Kazanan “Zor olabilir ama mümkün” der,
Kaybeden “Mümkün ama çok zor” der

Kazanan konuşmak yerine yapar,
Kaybeden yapmak yerine konuşur

Kazanan ağlamak yerine çalışır,
Kaybeden çalışmak yerine ağlar

Kazanan beynini çalıştırır,
Kaybeden çenesini …

Xsentos’tan

Gürültünün patırtının ortasında sükunetle dolaş;
sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.

Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe,
herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında,
verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun.

Bağışla ve unut.
Ama kimseye teslim olma.

Seveceğin bir iş seçersen,
hayatın boyunca bir an bile çalışmış sayılmaz ve yorulmazsın.
İşini öyle seveceksin ki,
başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken,
verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Aşka burun kıvırma sakın.
O çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir.
O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için,
her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi, ahlaksızca bir kazanca tercih et.
Bazı idealler o kadar değerlidir ki,
o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.

Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen,
dünya yine de insanoğlunun yegane mekanıdır.
(Bu yazı milattan önce 900 yılında Xsentos’ta yazılmış bir mağara grafittisinden alınmıştır. Yazı Cem Özer’in “Acem’i Yazılar kitabının 79-80. sayfalarında yer almaktadır. Kitap Parantez Yayınları tarafından yayınlanmıştır.

******************

“Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.
Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan”

Bernard Shaw

****************

Eskiden
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize…
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.

Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına…

Öncesi Sonrası
Aşk
Önce; seninle rüyada gibiyim
Sonra; bu evlilik tam bir kabus

Önce; brovni,expreso
Sonra; kraker,çay,simit,ayran

Önce; boğazda balık,Etilerde ıstakoz
Sonra; evde hamsi buğulama,balkonda mangal

Önce; para su gibi akar
Sonra; damlaya damlaya göl olur / musluklar kesilir

Önce; aşkın gözü kördür
Sonra; kocam kör,karım nankör

Önce; nefes kesicisin
Sonra; yeter artık boğma beni

Önce; fısıldanan aşk şiirleri
Sonra; gürültülü, kahkahalı müstehcen aşk şarkıları

Önce; mırıldanan romantik melodiler
Sonra; hiç kısılmayan televizyon sesi

Önce; tutkulu cumartesi gecesi ateşi
Sonra; bol küfürlü pazartesi futbol geceleri

Önce; durma aşkım
Sonra; yine başlama lütfen

Önce; saten çarşaf, kuş tüyü yastık
Sonra; kanape, yastık, battaniye. Dahası ”çekme şu yorganı”

Önce ; senin için herşeyi yaparım
Sonra; bari salatayı sen yapıver…

***************

HAYAT ;
Bir yaşam öyküsüne katlanılamayacak kadar uzun!
Bir gülümseyişe,bir kıpırdanışa,bir dokunuşa
Vakit ayıramayacak kadar kısa!

HAYAT ;
Her anını sonuna kadar yaşamaya çalışmak için,
Nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu,
Bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını
Hissettirecek kadar boş!

HAYAT ;
Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır.
Bir kuşun kanadına konupta ona biile hissettirmeden
Uçabilecek kadar hafif !

HAYAT ;
Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar
“Yaşanmaya değer ”

HAYAT;
Onu kısıtlamanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar
Öğretici,
Bir daha bulunmayacak,yaşanmayacak kadar “tek “…

HAYAT ;
Kendini oluşturan her büyüyü,
Her cazibeyi,her rengi,
Yürekleri hoplatacak,
Kanlarımızı kaynatacak kadar
Parlak ve güzel !

Gözlerimizi acılarla,hüzünlerle,
Ayrılıklarla,ölümlerle buluşturduğumuzda,
Sadece iki renk !
Gri ve siyah !

HAYAT ;
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup,
Bulaştırıp, daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar
Heybetli ve zor,
Hr şeyden vazgeçip
“yaşamaya veda etmeyi isteyecek ”
kadar da güçsüz ve zayıf !

HAYAT ;
Sevmeyi bilecek,bilmiyorsa öğrenecek tadacak,
Sunacak,paylaşacak….ve böyle sevgileri
Çoğaltabilecek kadar anlam’lı…
Nefreti seçip,sıçratmak,sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar anlam’sız..

*****************************

Aşık Olmadan Önce Bir Düşün

Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark
edeceksin…
Sokağa fırlayacaksın…
Sokaklar da dar gelecek…
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi…
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü…
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin…
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan…
“Yasamak güzel.” “Bos ver, her şey unutulur.”
Sen hiçbirini duymayacaksın…
Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin…
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin… Hep ondan bahsetmek isteyeceksin…
“Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet kopacakmış” deseler
başını kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksın…
Yalnız kalmak isteyeceksin… Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…
İkisi de yetmeyecek…
Geçmişi düşüneceksin…
Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak…
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin…
Gittiğin yerlere gitmek…
Bu sana hiç iyi gelmeyecek…
Ama bile bile yapacaksın…
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,
kaçacaksın… Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için
direneceksin… Hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek
isteyeceksin. Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin…
Herkesi ona benzetip…
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın…
Hiçbir şey oyalamayacak seni…
İlaçlara sığınacaksın…
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren…
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek… Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin…
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksin…
Bazen de “Hiç güneş doğmasa” diyeceksin…
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler…
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana
sarılmak isteyeceksin Nafile… Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin…
Her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark
edeceksin… Telefonun çalmasını bekleyeceksin…
Aramayacağını bile bile…
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek…
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla… Yüreğin burkulacak…
Canin yanacak…
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin…
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden…
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın…
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret
edeceksin… Yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin…
Onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…

Ama bir umut…
Onunla bir gün bir yerde karsılaşmak umudu…
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yasayacaksın…
Buna yasamak denirse…
Razı mısın bütün bunlara…
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…

Can Dündar

**************************

Özledim De Söylemedim

Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim. Niye öyle burnumun sızladığını, içimin burulduğunu, gözlerimin çaktırmadan ıslandığını anladım da ondan seni özlediğimi söylemedim. Bu güzel eylül gününde Boğaz’ı seninle seyretmek isterdim, sigaramın yarı dumanını rüzgarla paylaşmaya hazır, bedenim göğsüne yaslanmış öylece bakardım görüntüye. Bakarken güzel şeyler düşünürdüm! Sabah rastgele müzik dinlerken kimin söylediğini bilmediğim bir şarkının sözü çok hoşuma gitti. Kıymetimi bilmen için illa gitmem mi lazım, sevdiğini duymak için illa ölmem mi lazım diye soruyordu. Ya da benim bu şarkıdan çıkardığım sonuç bu emin değilim. İnsan hem sevdiğini söyleyip de hem neden sevdiğinin yanına gelmez.
Hani sana okuduğum kitapların konularını ve kişiliklerini anlatıyorum ya “Kürk Mantolu Madonna”nın erkek kahramanı geldi aklıma bugün. Kitabı sana anlatırken, hissettiklerimi dile döküşüm ve adama nasıl sinir olduğumu hatırladım sana sinir olurken. Aşık olduğu kadını evinin işleri bitince yanına almayı düşünen bir adam. O evin inşaat işleriyle uğraşırken kadıncağız Almanya’da hastalıktan ölüverdi. Bu garibim de aşkından gözleri kör, kadını mutlu etmek için evi güzelleştirmeye çalışıyor, kadının öldüğünden habersiz bir şekilde. Aşkın boya badanaya ihtiyacı yok ki. Sonrada bir ömür boyu terkedildiğini düşünerek mutsuz yaşadı. Ama ille de boyayacağım diyorsan ben yanındayken boya. Benim öyle “benden uzak olsanda mutlu ol”, “gideceğin yere beni de götür sorana başımın belası dersin”, “sabret aşkım sabret” gibi şarkı sözleriyle hiç işim olmaz. Arada söylüyorsun ya “Endamın yeter” diye biz onu söyleyelim.
Ben seni öyle ilahi bir aşkla seviyorum ki anlatmaya kalksam, kelimelere döksem ifade edememekten korkuyorum. Ya da dile dökülenin basitleşmesinden. Ben eğer becerebilsem parmaklarımla kaburgalarımı ayırıp seni içimdeki buğuda saklarım. Uykunun en derin yerinde birden uyanınca seni yanımda görmek, pişirdiklerimin güzel olduklarını gözlerinden okumak, kış gecesinde söylenmeden patlatılmış mısırı paylaşmak, televizyondaki filmi seyretmek için demlenmiş çayı birlikte içmek, hastalıklarda sevgiyle sıkılmış limonata içirmek, kahvenin telvesinde yazanları birlikte yaşamak, sabahın kör saatinde çıplak denize girmek, emanet alınmış bir motorsikletle gezintiler yapmak, sırtıma dolanmış kollarınla güneşi batırmak, bizim batırdığımız güneşin doğduğu ülkedeki insanların hayatları hakkında abuk hikayeler uydurmak, bozuk musluk yüzünden kavga etmek, ne kadar rahat adamsın ne kadar telaşlı kadınsınlarla başlayan cümlelerle tartışmak, hayatı-hayatın getirdiklerinin tümünü seninle paylaşmak. Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim.
Hani geçen akşam trafik kazası yüzünden ölmüş birini görmüştük. Üzerini örtmüşlerdi de sadece ayakkabıları görünüyordu. Ben çok etkilenmiştim de sen “adamı tanımıyorsun bile” diyerek etkilenmemin sebebini anlamamıştın. İlk düşündüğüm hayatın çok mu değerli olduğu yoksa düşünmeye değmeyecek kadar basit mi olduğu hakkında aklım karışmıştı. Ne zaman ölümle karşılaşsam aynı karmaşık duyguları hissederim zaten de sevince insanın içi daha çok acıyor. Öleni tanıman gerekmiyor ölüm karşısında. Orada yatan sende olabilirdin bende. Seni düşünmek bile istemiyorum. Kendimi öldükten sonra düşünemeyeceğime göre sana acı çektirmek istemiyorum. Eee diyeceksin. Eee si ölüm var, eve gitme süresince bile ertelenemiyor seni yolun ortasında yakalayıveriyor ve bulduğu yerde götürüyor. Bu yol kıyısında bize göre zamansız bir kaza olabilir, deniz gezmesinde söylenenler söylenmeden gelebilir, yaşanacakları beklemeden de… Yaşamak istediklerini söylemeden… Bir akşam denizden dönerken aynı duygu karmaşasını hissederek, sana telefon açıp “Hayatı benimle paylaşır mısın” diye sormuştum. Güzel şeyler söyledin de hala net bir cevap alabilmiş değilim artık hiçbirşey sormuyorum. Sende unuttum zannediyorsun herhalde. Artık çok özlediğimde bile özlediğimi bu yüzden söyleyemiyorum. Cevapsız sorular varsa ortalıklarda, yalansız olmuyor yaşananlar.
Bugün seni çook özledim de yinede söylemedim bu yüzden.

Kevser Şekercioğlu

************************

Yaşayalım Ki

Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek… Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız…
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı “herşeyde”.

Can Yücel

*******************

Anlarız Ki

Gençken de severiz elbette.

Aşık oluruz,tutuluruz birilerine. Ama gerçekten sevmeyi öğrenmek ciddi bir iştir ve zaman ister.

Olgunlaşmamız, hayatı, kendimizi ve karşı cinsi tanımak gerekir, ölesiye değil, adam gibi sevmek için.

Ve anlarız ki sevmek, sevileni olduğu gibi kabul etmek demektir.
Anlarız ki, sevilenin sevdiği her şey bizim için de sevilesidir.
Anlarız ki, sevdiğinizle kesin olarak dost da olmamız gerekirmiş.
Anlarız ki, sevdiğimizin özgürlüğüne, yalnızlıklarına saygı göstermemiz gerekirmiş.
Anlarız ki, sevdiğiniz insanın kişiliğine yönelik eleştirilerden kaçınmamız gerekirmiş.
Anlarız ki, en kısa yoluymuş sevileni değiştirmeye kalkmak.
Anlarız ki, sevdiğimiz de karşılıksız sevmemiz gerekirmiş .
Anlarız ki, birbirimize içten gelen bir saygı duymamız gerekirmiş.
Anlarız ki, en zor anlarımız da bile hep yanı başımız da olan insan sevilirmiş yürekten.
Anlarız ki, birbirimize kendimizi olduğumuz gibi anlatmakla besleyip ,çoğaltabiliriz sevgimizi.
Anlarız ki, tartışmalarımız her zaman aramızda ki sorunları çözmeye yönelik olmalıymış.
Anlarız ki, anlamsız kıskançlıklarla sevgimizi boğmamalıymışız.
Anlarız ki, hayatımıza sevgimize burunlarını sokanların o burunlarını kırıp ellerine vermeliymişiz.
Anlarız ki, insan bağımlısı olmak değilmiş sevmek..
Ve anlarız ki, sevmeyi öğrenmek yıllarını alırmış insanın

********************

Ayaz

Bazı sevdalar vardır.İnsana başlarken çok güzel gelen,sonrasında bitişiyle beraber sevgiside dahil,herşeyden vazgeçiren,herşeye korkuyla baktıran sevdalar.Önce bir dönem gözlerinden yağmurlar yağar insanın ,sonra alıştığını zanneder.Asıl zor olan o zaman başlar.Artık karlar yağar gibi anılar yağmıştır üstünüze,önce o karları silkelemeniz gerekir üzerinizden.Ne kadar istemesenizde…..
Sonra bu kez de sıcak bir köşe arasınız ısınıp kendinize gelmek için.Üstünüzde kar parçacıkları kalmıştır,silkindikçe anı dökülür her bir yerinizden.
Elleriniz buz kesmiştir,ısındıkça tutmaz olur o eller,ısındıkça bıçak yarası gibi kesilir o eller,tutmak istesenizde hiçbirşeyi tutamazsınız,canınız yanar.Artık sıcaktanda korkar hale gelirsiniz.
Ya her sıcakta canım yanarsa korkusu sarar içinizi.Sıcaklardan da korkarsınız,sonrasında gelen soğuklardan da.Yine de çivi çiviyi söker misali soğuk birşeyle üşüyen ellerinize pansumanlar yaparsınız,kanayan yerlere pansuman yapar gibi.Ancak bu pansuman sonrasında yine çekine çekine yaklaşmaya çalışırsınız sıcağa.Birde bakarsınız ki bu kez canınız yanmaya başlar,alışırsınız iyice.
Ve yine mevsimler döner, önce baharı yaşarsınız,sonra sıcacık yazı.Ardından yine kış gelir,yine yağar karlar.Her kış yine üşür elleriniz,yine tutmaz olur belki
Ta ki siz gerçek sıcaklığı bulana kadar…

CAN ASAF

**********************

Zamanla Kaybettiklerimiz

Bir gün insan virgülü kaybetti,
o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve
basit ifadeler kullanmaya başladı;
cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Sonra ünlem işaretini kaybetti;
alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı.
Artık ne bir şeye kızıyor, ne bir şeye seviniyordu.
Hiç bir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu,
hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umurundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve
davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı.
Kendine özgü tek düşüncesi yoktu,
yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Düşünmeyi unuttu ve böylece son noktaya erişti

Kadınlar için Ne Dediler

Güzel kadın gözü, iyi kadın gönlü okşar.Her ikisine kavuşmak büyük sanstır. » NAPOLEON

Kadın her şeyi affeder fakat asla unutmaz. » CONFICIUS

Kadınlar sevmedikleri adama hiç acımazlar. » A.DUMAS FILS

Kadını güzel yapan Allah, sevimli yapan şeytandır. » VICTOR HUGO

Erkeklere sevgilerini sık söyleyen kadınlar en az seven kadınlardır. » SHAKESPEARE

Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın. » STUART MILL

Kadınlar kendilerini sevenler için değil, onlara hükmedenler için can verirler. » HALiDE EDiP ADIVAR

Krallar da kadınlar da kendileri için yapılan her şeyin bir borç ödemesi olduğuna inanırlar. » BALZAC

Seven bir kadin icin sevdigi erkegin yuzu, ona tipki denizin denizciye gorundugu gibi gorunur. » HONORE DE BALZAC

Bir kadin, eger bir erkek onun eline dusmeden once kucagina dusebilseydi daha cazibeli olurdu. » AMBROSE BIERCE

Modasi hic gecmeyen birkac seyden biri de disi bir kadindir. » RALSTON

Tanri, kadinlari agzi laf yapan yakisikli erkeklerden korusun. » HONORE DE BALZAC

Kadinlarin erdemi, erkegin en buyuk kesfidir. » CORNELIA OTIS SKINNER

Bir kadina guzel oldugunu soylemeyin; ona baska bir kadinin onun gibi olamadigini soyleyin ve goreceksiniz ki bütün kapilar size acilacak. » JULES RENARD

Guzel bir kadin, gorenleri kibarca cildirtan bir resim gibidir. » RALPH WALDO EMERSON

Zeki bir kadin hazinedir. Guzel ve zeki bir kadin guctur. » GEORGE MEREDITH

Bir kadının yuzundeki ifade, uzerindeki giysiden cok daha onemlidir. » DALE CARNEGIE

Bir kadin icin, soyle bir bakilmak bile gozden kacirilmaktan daha iyidir. » MAE WEST

Eger bir kadin yeterince hirsli, kararli ve yetenekliyse, yapamayacagi hic bir sey yoktur. » HELEN LAWRENSON

Dunya kadinsiz var olamaz. Gelecek bizim elimizde. » JOAN COLLINS

Kadinlar butun dunyada ikinci sinif yaratik olarak gorulurler, ama dunyayi bir arada tutanlarda onlardir. » PAM BROWN

Kadinlar insalara daha yumusak davranir. Biz insanlara cocuk eldivenleriyle dokunuruz. » SHIRLEY CAESAR

Kadinlar basarilarini elde ettikleri zenginliklerle degil, cevrelerinde biriktirdikleri sevgiyle olçerler. » LINDA MCFARLANE

Her zaman suna inandim: Bir kadının basarisi baska bir kadinin basarisini hazirlar. » GLORIA VANDERBILT

Kadinlar omuz omuza siralandiklarinda aradan kimse gecemez. » LINDA MCFARLANE

Kahraman erkekler nasil da yakip yiktilar. Kahraman kadinlar nasil da hayata dondurduler. » PAMELA DUGDALE

Kadin tam bir dairedir. Icinde yaratma, besleme ve donusturme gucleri vardir. » DIANE MARIECHILD

*************************

Emin Misin?

Yağmurun birgün dinmeyeceğinden, hiç bitmez görünen hayat ırmağının birgün kurumayacağından, sizi alıp diyardan diyara gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden.
Emin misin ?
Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden, gören gözünün hep göreceğinden, duyan kulağının hep duyacağından.
Emin misin ?
“Ben olmazsam olmaz” dediğiniz işlerin asla sensiz yapılamayacağından, sen olmazsan dünyanın duruvereceğinden, seslendiğinde titrettiğini sandığın şu dağların hep emrinde olacağından.
Emin misin ?
Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından, yüreğini verdiklerinin birgün sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden.
Emin misin ?
Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkını alacağı günde; balıklardan kuşlara, ağaçlardan güneşe, üzerindeki mesajları okuyup anlamadığın yaratılmışların senden şikâyetçi olmayacağından.
Emin misin ?
Sana hep açık duran ilahî kapıların birgün kapanmayacağından ve şaşırıp kalmayacağından.
Emin misin ?
Karanlığın içinde kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden, yüreğindeki ışıktan başkalarına da verebildiğinden.
Emin misin ?
Güzel bir hayat yaşadığından, yapabileceğin herşeyi yaptığından.
Emin misin?
Bütün bunlar için bir kere daha fırsatın olacağından.
Sahiden, Emin misin ?…

**********************
Herşey Sende Gizli

Her şey sende gizli:
yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatlarının çırpındığı kadar hafif…
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü…
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin…
yaşadıklarını kar sayma:
yaşadığın kadar yakınsın sonuna ne kadar yaşarşan yaşa,
sevdiğin kadardır ömrün…
gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi,sevdiğin kadar sevileceksin.
güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
bir gün yalan söyleyeceksen eğer
bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın…
ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve herşeyi oğrendiğin kadar bilirsin bunu da oğren ,
sevdiğin kadar sevilirsin…

****************

Bir Hayat Kuralı

Hiç bir şey için “benimdir” deme
Sadece de ki “yanımdadır”;
Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili,
ne hayat, ne ölüm,
ne huzur,
ne de keder
daima seninle kalmaz…

*****************

Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır :

. Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler,
. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler,
. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler,
. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler,
. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler,
. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler,
. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler,
. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler,
. Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler…

Konfüçyüs

Belki…

Belki, Tanrı yanlış insanlarla tanışmamızı istedi
doğru insanı tanımadan önce, böylece en sonunda
doğru insanla tanıştığımızda, bu hediyenin ne yüce olduğunu
anlamamız için.
****
Belki, mutluluk kapısı kapandığında, başkası açılıyordur,
fakat böyle zamanlarda kapanan kapıya öyle uzun bakarız ki,
bizim için açılan diğer kapıyı görmeyiz bile.
****
Belki, en iyi arkadaşlık, sallanan bir koltukta beraber sallandığınız, tek bir kelime etmediğiniz, ve giderken bununhayatınızdaki en iyi sohbet olduğunu düşündüğünüz kişilerde saklıdır.
****
Belki, elimizde olanın kıymetini kaybettiğimizde anladığımız doğru olabilir,
fakat elimize gelene kadar neler kaçırdığımızın
farkına varamadığımız da doğrudur.
****
Birine sevginizin tümünü sunmak,
asla sizi de aynı şekilde seveceğinin
garantisi değildir.
****
Sevgiye karşılık beklemeyin;
Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin;
fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun.
****
Birine çarpılmak için bir an yeterlidir,
birinden hoşlanmak bir saat,
ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir,
ama birini unutmak ise bir ömür sürer.
****
Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir.
Zenginliğe aldanmayın; yok olur gidebilir.
Sizi güldüren birini seçin
çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir.
Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.
****
Öyle zamanlar vardır ki,
bazen birini öylesine çok özlersiniz ki,
onu hayallerinizden çıkarıp,
gerçek hayatta kucaklamak istersiniz.
Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin,
gitmek istediğiniz yere gidin,
olmak istediğiniz kişi olun,
çünkü yaşayabileceğiniz tek bir hayatınız var,
ve tüm bunları yapabilmek için tek bir şansınız.
****
En mutlu kişiler, her şeyin en iyisine sahip olanlar değildir,
onlar karşılarına çıkan her şeyin değerini en iyi bilenlerdir.

Tıkanıp Kaldığında Hayat

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla ‘tanışmalı, yeni keşifler yapacak….
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip
Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine “gül”, inleyen birine “sus” dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine…
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını…
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların…
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için…
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere…
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için…
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi…
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı…!

Aşk ve Arkadaşlık

Ask ve arkadaslik bir gün yolda karsilasirlar ask, kendinden emin bir sekilde sorar; ben senden daha samimi ve daha cana yakinim sen niye varsin ki bu dünyada?

Arkadaslik cevap verir “sen gittikten sonra biraktigin gozyaslarini silmek için….”

Bütün sevdiklerinize ithafen sunlari göz önünde bulundurun:

Eger bu sabah hastalikli degil de saglikli uyanmis iseniz, bir hafta sonrasini göremeyecek olan bir milyon insandan daha sanslisiniz.

Bir harp tehlikesi ile, iskence görmek ihtimali ile sag kalma korkusu ile karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.

Buz dolabinizda yiyeceginiz, üzerinizde elbiseniz, basinizi sokup uyuyabileceginiz bir eviniz varsa, dunyadaki insanlarin cogundan daha zenginsiniz.

Bankada ve cuzdaninizda para varsa, dünyanin en imtiyazli % 8’i arasindasiniz.

Anneniz, babaniz sag ise ve bosanmamislarsa, siz bu dünyada nadir
kisilerden birisiniz.

Bu yazıyı okuyabiliyorsaniz bu demektir ki; Birisi sizi düsündü ve bunu gönderdi.. Çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz.

**********************

Nasihat

İnsanoğlunun hayattaki beklentilerine dair…

Yılların geçmesine öfkelenme;
gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.
Yapamayacağın şeylerin,
yapabileceklerini engelemesine izin verme.
Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman,
yelkenleri rüzgara göre ayarla.
Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil,
gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.
Ara sıra isyana yönelecek olursan hatırla ki,
evreni yargılamak imkansızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle
barış içinde ol…
Hatırlar mısın doğduğun zamanları?
Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.
Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde,
sen mutlulukla gülümse.
Sabırlı, şefkatli, bağışlayıcı ol. Eninde sonunda
bütün servetin sensin.
Görmeye çalış ki,
bütün pisliğine ve kallesliğine rağmen dünya,
yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır…

*************

Öğrenmek…

YAŞ 5 – Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar
korkuttuğunu öğrendim
YAŞ 7 – Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim
YAŞ 12 – Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun
kalmak olduğunu öğrendim
YAŞ 13 – Annemle babamın el ele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni daima
mutlu ettiğini öğrendim
YAŞ 15 – Bazen hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla işittiğini
öğrendim
YAŞ 18 – İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret
olduğunu öğrendim
YAŞ 24 – Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim
YAŞ 33 – Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek
olduğunu öğrendim
YAŞ 36 – Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim
kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim
YAŞ 38 – Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü
almasından anlayabileceğimi öğrendim
YAŞ 41 – Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda
belirlediğini öğrendim
YAŞ 44 – Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu
öğrendim
YAŞ 46 – Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü
aydınlatabileceğimi öğrendim
YAŞ 49 – Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin
yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim
YAŞ 50 – Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç
olabileceğini öğrendim
YAŞ 53 – İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim
YAŞ 55 – Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam
gerektiğini öğrendim
YAŞ 64 – Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına
veremeyeceğimi öğrendim
YAŞ 70 – kıvransam bile başkalarına baş ağrısı İyi kalpli ve sevecen
olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim
YAŞ 82 – Sancılar içinde olmamam gerektiğini öğrendim
YAŞ 90 – Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar
olduğunu öğrendim
YAŞ 95 – Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim…
Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum…

******************

Öğret Ona

Ögrenmesi gerekli, biliyorum;
tüm insanlarin dürüst ve adil olmadigini.
Fakat sunu da ögret ona,
her alçaga karsi bir kahraman;
her bencil politikaciya karsilik kendini adamis bir lider vardir.
Her düsmana karsilik bir dost oldugunu da ögret ona.
Zaman alacak biliyorum,
fakat eger ögretebilirsen ona,
kazanilan bir liranin,
bulunan bes liradan daha degerli oldugunu ögret.
Kaybetmeyi ögrenmesini ögret ona
ve hem de kazanmaktan nese duymayi.
Kiskançliktan uzaklara yönelt onu.
Eger yapabilirsen, sessiz kahkahalarin gizemini ögret ona,
birak erken ögrensin, zorbalarin görünüste galip olduklarini…
Eger yapabilirsen,
ona kitaplarin mucizelerini ögret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tani,
gökyüzündeki kuslarin, günesin yüzü önündeki arilarin,
ve yemyesil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düsünebilecegi…
Okulda hata yapmanin,
hile yapmaktan çok daha onurlu oldugunu ögret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasini ögret,
herkes ona yanlis oldugunu söylediginde dahi…
Nazik insanlara karsi nazik,
sert olanlara karsi da sert olmasini ögret ona.
Herkes birbirine takilmis bir yere giderken,
kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalis ogluna.
Tüm insanlari dinlemesini ögret ona,
fakat tüm dinlediklerini gerçegin eleginden geçirmesini,
ve sadece iyi olanlari almasini da ögret…
Eger yapabilirsen,
üzüldügünde bile nasil gülümseyecegini ögret ona.
Gözyaslarinda hiçbir utanç olmadigini ögret.
Herkesin sadece kendi iyiligi için çalistigina inananlara dudak bükmesini ögret ona, ve asiri ilgiye dikkat etmesini…
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyati verene satmasini,
fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasini ögret.

Ugultulu bir insan kalabaligina kulaklarini tikamasini ögret ona,
ve eger kendisinin hakli olduguna inaniyorsa,
dimdik dikilip savasmasini ögret.
Ona nazik davran, fakat onu kucaklama,
çünkü ancak ates çeligi saflastirir.
Birak sabirsiz olacak kadar cesarete sahip olsun,
birak cesur olacak kadar sabri olsun.
Ona her zaman kendisine karsi derin bir inanç tasimasini ögret, böylece insanliga karsi da derin bir inanç tasiyacaktir…
Bu büyük bir taleptir, ne kadarini yapabilirsen bir bak bakalim…

Abraham Lincoln

***************

Zenginlik Başarı ve Sevgi

Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür.
‘Ben sizi hiç tanımıyorum, der…
Ama aç ve susuz olmalısınız… Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim…’
‘Evin erkeği içerde mi?’ Diye sorar adamlar.
‘Hayır, der kadın. Şu an evin dışında.’
‘O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil…’ diye cevap verirler.
Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır.
‘Peki, onlara söyleyebilir misin, der adam. Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler…’
Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder.
Ama bu defa da;
‘Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz’ der yaşlı adamlar.
Kadın öğrenmek ister;
‘Niye giremezsiniz?..’
İhtiyarlardan biri açıklar:
‘Onun adı ZENGİN, der bir arkadaşını göstererek.
Diğeri BAŞARI…
Ben ise SEVGİ…’
Sonra ekler;
‘Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz?..’
Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelenerek;
‘Ne güzel, der. Madem öyle, Zengin’i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun…’
Karısı itiraz eder;
‘Canım, niçin Başarı’yı çağırmıyoruz?’
Bu sırada, evin diğer köşesinde bulunan gelinleri konuştuklarını duyar. Koşarak gelir ve kendi fikrini Söyler;
‘Sevgi’yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!..’
‘Gelinimizin teklifini dikkate alalım, der adam karısına…
Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için Sevgi’yi davet et.’
Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adamlara sorar;
‘Hanginiz Sevgi idi?
Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol…’
Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar.
Fakat diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler…
Kadın şaşırmış bir halde Zengin ve Başarı’ya sorar;
‘Ben sadece Sevgi’yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?’
Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler:
‘Eğer Zengin’i ya da Başarı’yı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı.
Ama sen Sevgi’yi davet ettin…
O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz.
Çünkü nerede Sevgi varsa, orda Başarı ve Zenginlik de vardır!..’

********************

Söylediklerinize dikkat edin; düşünceleriniz olur.

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınız olur.

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınız olur.

Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınız olur.

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerleriniz olur.

Değerlerinize dikkat edin; karakteriniz olur.

Karakterinize dikkat edin; KADERİNİZ olur

*****************

Eğer Sen.

Bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
Ve bunun sebebini senden bildikleri zaman,
Eğer sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;
Eğer sana kimse güvenmezken, sen kendine güvenir
Ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;
Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan,
Veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
Ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
Bütün bunlarla beraber, ne çok iyi, ne de çok akıllı görünmezsen;
Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,
Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen;
Eğer zafer ve yenilgiyle karşılaşır
Ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;
Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin, bazı alçaklar tarafından
Ahmaklara tuzak kurmak için değiştirilmesine katlanabilirsen;
Ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yakıldığını görür
Ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
Ve bir yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
Ve Kaybedip yeniden başlayabilir
Ve kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen;
Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
Onları işine yaramaya zorlayabilirsen
Ve kendine “Dayan” diyen iradenden başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;
Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
Ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;
Ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitebilirse;
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;
Eğer bir daha geri dönmeyecek olan dakikayı , altmış saniyede
Koşarak doldurabilirsen;
Yeryüzü ve üstündekiler senindir
Ve dahası, sen bir İNSAN olursun.

RUDYARD KIPLING

Kızlar Erkekleri Neden Sever?

1. Omuzları ergonomiktir.
2. Ne kadar gereksiz detaylar içerirse içersin, anlattığımız her şeyi dinlerler.
3.İltifat edip güzel ve akıllı hissetmemizi sağlarlar.
4.Peşimizden koşturup özgüvenimizi arttırırlar.
5.Tıraş olduklarında yanakları yumuşacık olur.
6.Hesabı ödemek için istekli olular.
7.Büyüyünce bize bakma hayalleri kurarlar.
8.Çiçek alırlar.
9.Her zaman için teknolojiden bizden daha iyi anlarlar.
10.Bir araya geldiklerinde ilgimizi çekmeyen konulardan konuşup bizi sıksalar bile, teknik servis olarak işimize yararlar.
11.Eve geç kalma dertleri olmadığından, bizi uğurlamadan eve gitmezler.
12.Ailemizden gece izni alabilmemiz için dua ederler.
13.Ağladığımızda bizden fazla üzülürler.
14.Ağlayarak onlara her istediğinizi yaptırabilirsiniz. (Üstelik bu gerçeği bilirler de)
15.Pek ağlamazlar ama ağladıklarında da çok şirin olurlar.
16.Sık sık en iyi arkadaşımız olurlar
17.Bizim için ulaşamadığımız raflardaki eşyaları alırlar.
18.Riskli işlere onlar girerler.
19.Bir durum olduğunda müdahale ederler.
20.Namus kurtarmacılık oynarlar, kendilerini Cüneyt Arkın zannederler.
21.Olmadık şeyleri kıskanıp bizi kendilerine güldürüler.
22.Kapıları açar, hatta bazen sandalyelerimizi tutarlar.
23.Takım elbise ile acayip janti olurlar.
24.Öpücüklerden sıkılmazlar.
25.Sadece yumuşak olmamız bile onlar için müthiştir.
26.Çocuk doğurma yeteneğine sahip olmamızı büyük bir hayret ve saygı ile karşılarlar. Onlar takdir edilmekten büyük zevk alan, güçlü görünüşlü küçük çocuklardır. Yaptıklarını onaylıyor gibi görünüp istediğimizi yaptırır, sonra da acırız. Pek tatlı şeylerdir doğrusu. Bu güzellikleri her gün yaşamak ya da bir daha asla yaşamamak için…

Bir Babadan Oğula Öğüt

*Sevinçlerini erteleme.
*Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
*Çocukların, adalet sözcüğünü duyduğunda seni hatırlasınlar.
*Kendini ve başkalarını bağışlamasını bil.
*Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
*Her gün altı bardak suyunu içmeyi unutma.
*İyi bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu sakın unutma. Birincisi; doğru insanı bulmak, ikincisi; doğru insan olmak.
*Cesaretli ol. Hayatına geri baktığın zaman yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.
*İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
*“Teşekkür ederim” ve “Lütfen”i çok kullan.
*Bir mesleğin hilelerini öğrenmek yerine o mesleği iyi öğren.
*Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek için 24 saat kimseyi ve hiçbir şeyi eleştirme.
*Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma!
*Başkalarını suçlamak yerine sorumluluk al.
*Sadece gözden çıkardığın kitapları ödünç ver.
*Çocuklarla oyun oynarken kazanmalarına izin ver.
*Olumsuz insanlardan uzak dur.
*Eskiyebilirsin, bu doğaldır. Ama, sakın köhneleşme ve paslanma.
*Eğer hayatında hiç başarısızlık yoksa, hiç risk almıyorsun demektir.
*İyi bir arkadaş senin kendine verebileceğin en değerli hediyedir.
*Kaplumbağa başını çıkarıp önünü görmeden ilerleyemez. Kaplumbağayı küçümseme.
*İş yemeklerinde bir bardaktan fazla alkollü içki içme,başka içki içen yoksa sen de içme.
*Ödünç aldığın otomobili, benzin deposu dolu olarak iade et.
*Unut ve affet… Ekşi üzümden iyi şarap olmaz.
*Mutluluk arayan kadın, boynundaki elmasından çok masadaki güllere bakar.
*Kimsenin seni sarhoş görmesine izin verme.
*Kaybedebileceğin miktardan fazlasıyla borsada oynama.
*Bir işe başlarken, sermayenin azlığından ötürü üzülme.Yaratıcı düşüncenin en büyük desteği yetersiz sermayedir

Bir Cevap Yazın