Söyledikleri

Hz. MEVLÂNA’dan

ÖZLÜ SÖZLER

Sevgide güneş gibi ol,
dostluk ve kardeşlikte
akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol,
tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol,
her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün,
ya göründügün gibi ol.

* Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

* Eşekten şeker esirgenmez ama eşek
yaratılışı bakımından otu beğenir.

* Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
* Leş, bize göre rezildir ama, domuza,
köpeğe şekerdir, helvadır.

* Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül,
kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
*Pisler, pisliklerini yapar ama
sular da temizlemeye çalışır.

* Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.
Selviyi hür bir halde yücelten,
kederi de sevinç haline sokabilir.

* Nasıl olur da deniz, köpeğin agzından pislenir,
nasıl olur da güneş üflemekle söner?

*Akıl padişahı kafesi kırdı mı,
kuşların her biri bir yöne uçar.

* Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta
aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.

* Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü,
inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.

*Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur.
Kıskançlık ateşten meydana gelir.

*Dünya tuzaktır. Yemi de istek.
İstek tuzaklarından kaçının.

*Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama
susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.

*Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin.
Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.

*Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek,
inciyle denizin varlığından da şüphe eder.

*Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu,
dinleyenin dinlemesinden, anlamaesından ileri gelir.

*Oruç tutmak güçtür, çetindir ama
Allah’ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından,
bir derde uğratmasından daha iyidir.

*Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz.
Suyu başına döksen, başı kırılmaz.
Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan,
toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.

*Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana,
içinde inci vardır.

*Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir.
Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.

*Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?

*Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes
çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?

*Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.

*Her dil, gönlün perdesidir.
Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.

*Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları
olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.

*İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey
görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun
diye bu alem yok değildir.

*A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın,
tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.

*O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti.
Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.

*Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da
nedir bir sevgiye harcanmadıktan,
bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.

*Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor,
gama binlerce defa aferin.

*Nefsin, üzüm ve hurma gibi
tatlı şeylerin sarhoşu oldukça,
ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?

*Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de,
şeytandan dert satın alır.

*Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

*Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?

*Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.

*Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.

*Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.

*Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır.

*Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?

*Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.

Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.

Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.

Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir,

nasıl olur da güneş üflemekle söner?

*Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar

*Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir.

*Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.

*O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile.
İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.

*Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü,
inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.

*Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur.

*Kıskançlık ateşten meydana gelir.

*Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.

*Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama
susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.

*Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin.
Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.

*Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi.
Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler.

* Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir.
zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.

*Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu,
dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.

*Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder.

*Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir.

*Arslanın, sabredip pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur.

*Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah’tır.
Tamahkarın kıblesi ise altın torbası.

*Sarhoş, cinayeti yapar da sonra “özrüm vardı, kendimde değildim”der.
Kendinde olmayış, kendiliğinden gelmedi sana,onu sen çağırdın.

*İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir.
insanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.

*Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz.
Suyu başına döksen, başı kırılmaz.
Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan,
toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.

*Yoldaki bir tepecik seni bunaltmış, oysa önünde yüzlerce dağ var

*Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.

*Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak.
Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak,başka yere koymak.

*Hiçbir kafire hor gözle bakmayın. Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü.

*Şu deredeki su,kaç kere değişti,yıldızların akisleri hep yerinde.

*Yol kesenler olmadıkça ,lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça,
sabırlılar, gerçek erler, yoksulları doyuranlar nasıl belirir, anlaşılır?

*Oyun ,görünüşte akla uymaz ama çocuk oyunla akıllanır.

*Anlayış, edep şehirlilerdedir. Ziyafet, garip konaklamak da köylülerde.

*Resimler ister haberleri olsun,ister olmasın,
hepsi de ressamın elindedir, o elden çıkar.

*Alışan güvercin sallanan kamıştan kaçar mı hiç?
O kamıştan göklere uçan yere alışmamış olan güvercin ürker,kaçar.

*Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez.

*Hayırlarda bulunmak,malı yitmekten korur.

*Çalınmış kumaş,devamlı kalmaz insanda. Hırsızı da darağacına götürür.

*Ağlayışın,feryat edişin bir sesi,sureti vardır. Zararınsa sureti yoktur. Zararda insan elini dişler ama zararın eli yoktur.

*Her korkuda binlerce eminlik vardır,göz karasında onca aydınlık mevcut.

*Verdiğini geri alan kişi, köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.

*Şarap kadehtedir ama kadehten meydana gelmemiştir ki.

Ağzını,şarabı verene aç.

*Ekme günü gizlemek toprağa tohumu saçmak günüdür.

Devşirme günüyse tohumun bittiği gündür,karşılığını bulma günüdür.

*Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir.

Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.

*Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?

*Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları.

Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?

*Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler

*Çayırlıktan, çimenlikten esip gelen yel,

külhandan gelen yelden ayırt edilir.

* Dünya malı, bedene tapanlara helaldir.

*Gerçek kokusuyla, ahmağı kandıran yalan sözün kokusu,

miskle sarımsak kokusu gibi, söz söyleyenin soluğundan anlaşılır.

*Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.

*Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları,

tilkiyle arslanın sesi gibi meydandadır.

*Kötü nefis, yırtıcı kuştur.

*Hırsın yemdir, cehennemse tuzak.

*Doğan, avdan av getirir, fakat kendi kanadıyla uçar da avlanır.

Padişah da bu yüzden onu keklikle, çil kuşuyla besler.

*Dil, tencerenin kapağına benzer.

Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.

*Yemekle dolu karın, şeytanın pazarıdır.

*Sözle anlatılan şey, yalan bile olsa, kokusu,

gerçek olduğunu da haber verir, yalan olduğunu da.

*Sevgiden, tortulu bulanık sular arı-duru bir hale gelir.

Sevgiden, dertler şifa bulur. Sevgiden, ölüler dirilir.

Sevgiden, padişahlar kul olur. Bu sevgi de bilgi neticesidir.

*Mumundur karanlık veren sana.

*Anlatırdım bunu ama, gönlünün beli kırılıverir.
Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez.

*Rüşvet alan para pul padişahı değiliz.

*Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz.

*Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı,

dünyada su da olmazdı, ateş de.

*İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan?

Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.

Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte.

*İnsan, gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir.

Göz ise ancak dostu görene denir.

*A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın,

tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.

*Bir gömlek derdine düşeceksin ama belki o gömlek kefen olacaktır sana.

*Dün geçti gitti. Dün gibi, dünün sözü de geçti.

Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.

*Saman çöpü gibi her yelden titrersin.

Dağ bile olsan, bir saman çöpüne değmezsin.

O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti.

Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.

*Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor,

gama binlerce defa aferin.

*Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça,

ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?

*Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç.

Ceset cimriliğini bırak da cömertliği seç.

*İnanmışsan, tatlı bir hale gelmişsen, ölüm de inanmıştır, tatlılaşmıştır.
Kafirsen, acılaşmışsan, ölüm de kafirleşir, acılaşır sana.

*Doğruluk, Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer.
Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.

*Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek

Allah’ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir.

*Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası,

huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.

*Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker.
Meyvasız bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi havada olur.

*Topluluk bizim yanımıza geliyor. Susacak olsak, incinirler.

Bir şey söyleyecek olsak, onlara göre söylemek lazım geldiğinden

o zaman da biz inciniriz.

*Ümit, güvenlik yolunun başıdır.

*Kuş seslerini öğrenen kimse, kuş olmadığı gibi aynı zamanda

kuşların düşmanı ve avcısıdır.

*Dert, insana yol gösterir.

*İman, namazdan daha iyidir. Çünkü namaz beş vakitte,

iman ise her zaman farzdır.

*İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur.

*Sokak köpeğine ister altın, ister yünden tasma tak,

yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz.

*Cübbe ve sarık ile alimlik olmaz.

*Alimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir.

*Değil mi ki gönül mutfağında yemekler tabak tabak,

peki ne diye aşağılık kişilerin mutfağına kase tutacakmışım?

*Hangi tohum yere ekildi de bitmedi,

ne diye insan tohumunda böyle bir şüpheye düşüyorsun?

*Testi taştan korkar ama o taş çeşme oldu mu,

testiler her an ona gelmeye can atar.

*Sus artık yeter! Sır perdelerini pek o kadar yırtma.

Çünkü bize, kırıkları sarıp onarmak, sırları örtmek yaraşır.

*Altın aramıyorum, altın olmaya yeteneği olan bakır nerede?

*Varlık peteğini ören arıdır. Arıyı vücuda getiren mum ve petek değildir.

Arı biziz. Şekil sadece bizim imal ettiğimiz mumdur.

*Dünya köpüktür. Allah sıfatlarıysa denize benzer.

Fakat şu cihan köpüğü, denizin arılığına, duruluğuna perdedir.

*Sözün içini elde etmek için harf kabuğunu yar.

*Saçlar da sevgilinin yüzünü, gözünü örter.

*Burnuna sarımsak tıkamışsın, gül kokusu arıyorsun.

*Biz, tulumla, küple, testilerle tatmin olmayız.

Bizi çekip ırmağınıza götürün.

*Dünyaya demir atmış Karun’u, yer çekti, yuttu.

Ulular ulusu İsa’yı gökyüzü çekti, yüceltti.

*Ekmek, beden hapishanesinin mimarıdır.

*Gübre olup bostanın gönlüne giren pislik, yok olur gider de pislikten kurtulur, kavunun, karpuzun lezzetini arttırır.

*Avlanmak istedik mi uçup gittiğimiz yer Kafdağı’dır.

*Akbaba gibi leş avlamayız biz.

*Bir köpeğin önüne bir çuval şeker koysan bile,

onun gönlü yine leş peşindedir.
*Şekerden ne anlar o?

*Allah ile birleşmek demek, senin varlığının O’nunla birleşmesi demek değildir. Senin yok olmandır.

*Küfürle iman, yumurtanın akıyla sarısına benzer.

Onları ayıran bir berzah var, birbirine karışmazlar.

*Köpekler gibi kızmayı bırak, arslanların gazabına bak.

Arslanların gazabını görünce de var, bir yaşına girmiş koyun gibi yavaş ol.

*Din evinde haset faresi bir delik açar ama

kedinin bir miyavlaması ile ürker kaçar.

*Kadınlar, aklı olanlara, gönül sahiplerine pek üstün olurlar.

Cahillere gelince, onlar, kadına üstündür.

Çünkü tabiatlarında hayvanlık vardır. Sevgi ve acımak,

insanlık vasıflarıdır. Hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasıfları.

*Mümin bir kopuza benzer. Madem ki inanan kişi feryat edip ağlamada

kopuzdur, kopuz kendisine mızrap vuran olmadıkça feryat etmez.

Madem ki, akıl babandır beden de anan, oğulsan babanın yüzüne bak.

*Yeryüzü ile dağda aşk olmasaydı, gönüllerinde bir ot bile bitmezdi.

*Kuş, kafeste kaldıkça başkasının buyruğu altındadır.

Kafes kırıldı da kuş uçtu mu, nerede ona geçecek buyruklar?

*Bal çanağının ağzı kapalı. Sen ise, üstünü, yanını yalayıp duruyorsun. Çanağı yere çal,

İnsana bütün korku içinden gelir fakat insanın aklı daima dışarıdadır.

*Dil, anlamlara bir oluktur adeta, fakat nereden sığacak oluğa deniz?

*O kadar çok koşmayın, o kadar yorulmayın,

şu yerin altında çırak ne olmuşsa usta da o olmuştur.

*Bir lağımın pis kokusunu koklamak,

ruhu kokuşmuş zenginlerle sohbetten yüz misli iyidir.

*Sen, yeni bir çocuk doğurmadıkça, kan tatlı süt haline gelmez.

*Hırsızlara, kötülere, alçaklara acımak, zayıfları kırıp geçirmektir.

*Aşk, davaya benzer. Cefa çekmek de şahide.

Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.

*Tohum yerde gizlenir de, o gizlenmesi bağın,

bahçenin yeşermesine sebep olur.

*Yazı yazılırken eli görmeyen kişi,

yazı kalemin oynamasıyla yazılıyor sanır.

*Gül solup, gül bahçesi harap olduktan sonra

gülün kokusunu nereden duyabiliriz? Gülsuyundan!

*Firavun, yüzbinlerce çocuk öldürttü, aradığıysa evinin içindeydi.

*Geminin içindeki su, gemiyi batırır.

Geminin altındaki suysa, gemiye arka olur.

*Aynanın berraklığını yüzüne karşı söylersen, ayna hemen buğulanır,

seni göstermez olur.

*Eşek, suyun kadrini bilseydi, ayak yerine baş koyardı ırmağa.

*Aklın deveciye benzer, sense devesin.

*Aklın seni ram eder, ister istemez dilediği yere çeker götürür.

*Eğer parça buçukta bütünle beraberdir, ondan ayrılmaz diyorsan,

*diken ye, diken de gülle beraberdir.

*Gümüşün dışı aktır, berraktır ama onun yüzünden el de kararır, elbise de.

*Ateşin kıvılcımlarıyla al al bir yüzü vardır.

*Ama yaptığı kötü işe bak, karanlığı seyret.

*Yoksul, cömertliğin aynasıdır.

*Peygamberler insanları Allah’a ulaştırmak için gelmişlerdir.

İnsanların hepsi bir bedense, kulla Allah birleşmişse

kimi kime ulaştıracaklar?

*Sabır, genişliğin anahtarıdır.

*Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen varlığını yaka dur.

*Ana karnındaki çocuğa doğmak, dünyadan göçmektir.

*Terazide arpa altınla yoldaş olur ama bu,

arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir.

*Koruktaki su ekşidir ama koruk üzüm olunca tatlılaşır, güzelleşir.

Derken küpte yine acır, haram olur fakat sirke olunca ne güzel katıktır.

*Ay, yıldızlardan utanır ama yine de cömertliği yüzünden

yıldızların arasında bulunur.

*İnanan, inananın aynasıdır.

Sen şekillerde kalırsan puta tapıyorsun demektir.

Her şeyin şeklini bırak, manasına bak.

Rengi kara bile olsa, bir kişi seninle aynı maksadı güdüyorsa,

ona ak de, senin rengindedir.

Hacca gideceksen, bir hac yoldaşı ara.

İster Hint’li olsun, ister Türk, ister Arap.

Şekline, rengine bakma, maksadı ne, ona bak.

Yokluk, varlığın aynasıdır.

Arslanın boynunda zincir bile olsa, bütün zincir yapanlara beydir arslan.

Zıddı meydana çıkaran, onun zıddı olan şeydir. Bal, sirkeyle belirir.

Kasırga pek çok ağaçlar yıkar fakat yeşermiş bir ota ihsanlarda bulunur.

Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.

Herkes güneşi görebilseydi,

güneşin ışıklarına delalet eden yıldızlara ne ihtiyaç vardı?

Hiç köpeğin havlaması, ayın kulağına değer mi?

Huzurunda bulunmayanlara bile böyle elbiseler,

böyle yiyecekler verirse, kim bilir konuğun önüne ne nimetler koyar.

Hıristiyanların bilgisizliğine bak ki, asılmış Allah’dan medet umuyorlar.

Resim, ressama, beni kusurlu yaptın diye söz mü söyleyebilir?

İnsanoğlu, dilinin altında gizlidir.

Dil, can kapısının perdesidir. Yel, perdeyi kaldırdı mı ne var, belirir bize.

Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede,

Musa’nın eli nerede

Akıllı birisinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir.

Kara odun ateşe eş oldu mu, karalığı gider, tümden ışık kesilir.

Bağış, kine merhemdir.

Tahta içinde yaşayan kurt,

o tahtanın fidan olduğu vakit ki halini bilir mi hiç?

Madem ki hırsızsın, bari o güzelim inciyi çal, madem ki gebe kalıyorsun, bari yüce bir çocuğa gebe kal.

Sabrı olmayanın imanı yoktur.

Korukla üzüm birbirine zıttır ama, koruk olgunlaştı mı güzel bir dost olur.

Allah yüzünü çirkin yaratmışsa, kendine gel de,

hem çirkin yüzlü hem çirkin huylu olma bari.

Aynada bir şekil görürsün hani, senin şeklindir o, aynanın değil.

Satrançta piyon yola çıkar da, sonunda yüce vezir olur.

Kibir kokusu, hırs kokusu, tamah kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.

Sonsuzun iki yanı da yoktur, ortası nasıl olabilir?

Dosttan, yakınlardan gelen bir cefa,

düşmanın üçyüzbin cefasına bedeldir.

Güneşin ışığı pisliğe vursa bile pislenmez, ışıktır o.

Başın ırmağın suyuna daldı mı, suyun rengini nasıl görebilirsin?

Davud’un elinde mum oluyor, senin elindeyse mum, demire dönüyor.

Sabır, insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur.

Yılan yumurtası da serçe yumurtasına benzer ama

aralarında ne kadar fark var.

Bilginin, iki kanadı vardır, şüphenin tek.

İkiyüz batman bala, bir okka sirke döksen, balın içinde erir, gider.

Balı tattın mı sirkenin tadını bulamazsın fakat tartarsan bir okka fazla gelir. Demek ki sirke, hem yok olmuştur, hem vardır.

Bir kuyudan her gün toprak çeker, her gün orayı kazar, eşersen, sonunda arı duru suya ulaşırsın.

Denizden bile yerine su koymadan devamlı su alsan,

bu işin denizleri çöle çevirir.

Sen, yerdeki yeşillik gibisin, ayağın bağlı.

Bir yel esti mi, tam inanca ulaşmadan başını sallarsın.

Oltandaki et lokması, balık avlamak içindir.

Öyle lokma ne bağıştır ne cömertlik.

Sözün eğri olsa da, anlamı doğru bulunsa,

sözdeki o eğrilik, Allah’ya makbuldür.

İçen akıllıysa, aklının parlaklığı daha da artar,

fakat kötü huyluysa daha beter olur. Ama halkın çoğu kötü olduğundan, beğenilmez huylara sahip bulunduğundan, içki herkese haram edilmiştir.

Eşeğin ardını öpmekte bir tat, tuz yoktur.

Faydasız yere, sakalını, bıyığını kokutur.

Pirlik, saçın sakalın ağarması ile elde edilmez.

İblisten daha ihtiyar kim var?

Tavus kuşu gibi sadece kanadını görme, ayağını da gör.

İnci de denizin dibinde, taşlarla beraberdir.

Övünçte, ayıpların arasındadır.

Pirenin ısırışından meydana gelen yanış,

seni yılan soktu mu yok olur gider.

Öküz, ansızın Bağdat’a gelir, şehri bir baştan öte gezip, dolaşır.

Bütün o zevki, hoşluğu, tadı, tuzu görmez de

göre göre karpuz kabuğunu görür.

Hani bir hayvan vardır, porsuktur adı. Dayak yedikçe semirir, büyür, köteği yedikçe daha iyileşir, sopa vuruldukça semirir,

insan da gerçekte porsuktur, çünkü o da dert, mihnet sopasıyla

büyür, semizleşir.

Uçan kuş, yeryüzünde kalsa tasalanır,

derde düşse ağlayıp inlemeye koyulur.
Fakat ev kuşu, kümes hayvanı, yeryüzünde sevinçle yürür,

yem toplar, neşeyle koşar durur.

Ölülerle savaşıp gazilik elde edilmez.

Hoş, güzel ömür, yakınlık aleminde can beslemektir.

Kuzgunun ömrü ise fışkı yemeye yarar.

Kin, sapıklığın da aslıdır, kafirliğin de.

Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker.

İnciyi sedefin içinde ara, hüneri de sanat ehlinden iste.

İnsan bir ağaca benzer, kökü, ahdinde durmaktır.

Susmakla canın özü, yüzlerce gelişmeye ulaşır.

Ama söz, dile geldi mi, öz harcanır.

Ömür de Allah’la hoştur, ölüm de.

Allah’a kavuşmadıktan sonra, ab-i hayat bile ateştir.

Hiç ay, yeryüzünde ev sahibi olur mu?

Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir.

Padişahın adamlarından biri, zindanın burcunu yıksa,

zindancının gönlü bu yüzden kırılır mı hiç?

Hiçbir şeyden haberi olmayan cansızlardan, gelişip boy atan bitkiye, bitkiden yaşayış, derde uğrayış varlığına,

sonra güzelim akıl, fikir, ayırt ediş varlığına geldin.

Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.

Demirciliği bilmiyorsan, demirci ocağından geçerken

sakalın da yanar, saçın da.

Taş, taşlıktan çıkıp yok olmadıkça,

mücevher olup yüzüğe takılır mı hiç?

Padişah, töhmet altına alınanı Karun’a çevirir.

Artık suçsuzu ne hale kor, onu sen düşün.

Eğri ayağın gölgesi de eğridir.

Tam inanç aynası kesilen kişi,

kendini görse bile, Allah’yı görmüş olur.

Bilgiye ulaştı mı ayak, kanat olur.

Göz olgunlaştı mı, temeli, özü görür.

Ama kişi şaşı oldu mu parça buçuğu görür ancak.

Sınama, deneme yolunda bilgi,

tam inançtan aşağıdır, zindansa yukarı.

Can, doğan kuşuna benzer, beden ona bir tuzak.

Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına

ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..

– Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici,

fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir..

– Nice alimler vardır ki hakiki bilgiden, hakiki irfandan nasipleri yoktur. Bunlar, bilgi hafızıdır, bilgi sevgilisi değil..

– Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur..

– Bal yiyen arısından gocunmaz..

– Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..

– Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide:

Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki..

– Aşkı aşktan başka birşey söndüremez..

– Gerçek aşkta ne vefa vardır ne cefa..

– Balığa denizden başkası azabdır..

– Dertli adamın kararsızlıklarla, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır,

derdini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun..

– Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa,

o yine dilsiz sayılır..

– Dinin aslını anlamaya imkan yoktur, ona ancak hayran kalınır..

– Ayıpsız dost arayan , dostsuz kalır..

– İnsanlarla dost ol.

Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa

yol keseni o kadar kırılır..

– Hazine, eziyet çekene, çalışıp çaba gösterene gözükür..

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde

Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
Gece esen ve suçsuzların ahına karışan Yüz rüzgarı olmak isterdim…

Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap…

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz…

Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır…

Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil…

Bir katre olma, kendini deniz haline getir
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin…

Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…

“Baskalarının bahtiyarlığına imrenme.

Çok kimseler var ki,senin hayatına gıpta ediyorlar.”

“Topraktan biten güller solar gider,

gönülden biten güller daimidir”

“İçteki kiri su değil,

ancak gözyaşı temizler.”

Keskin dişli kaplana acımak,

zavallı koyunlara haksızlıktır.

Önce farenin şerrini defet,

sonra buğday biriktirmeye çalış.

İnsan yüzlü pek çok seytan var,

her ele el vermemek gerek.

Herkes herkese bir lokma birşey verebilir ama

boğaz bağıslamak, ancak Allah’ın işidir.

Tatlı suyun başı kalabalık olur.

Putlarin anası, nefsinizin putudur.

Ecel verileni almadan önce,

verilmesi gereken herşeyi vermek gerekir.

Nefis üç köşeli dikendir, ne türlü koysan batar.

Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.

Bir kimseyi tanimak istiyorsan düsüp kalktigi arkadaslarina bak.

Bir şeyi bulunmadiği yerde aramak,

Onu aramamak demektir.

Hiç bir el, gönülden gizli bir iş yapamaz.

Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışıgından birşey kaybetmez.

Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde saşılacak bir şey yok.

Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.

Ne kadar bilirsen bilirsen bil

söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.

Doğrudan nasihat, kisiyi yaralar.

Hayatta muvaffak olmak için üç sey lazımdır:

Dikkat, intizam, çalışma.

Her şeye doğru demek ahmaklıktır,

fakat her şeye yanlış demek de zorbalıktır.

Akıl, aşk ve can! Bu üçü üçgendir.

Her derde çare, her yaraya merhemdir.

Dertli adamın kararsızlıklarla, dumanlarla dolu bir evi vardır.

Derdini dinlersen o eve bir pencere açmı olursun.

Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin,

diken ise dikenliksin.

Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır,

köpeklere değil.

Dünya alimin kıymetsiz oyuncağı,

delinin de değerli salıncağıdır.

Aşksız olma ki, ölü olmayasın

Aşk ile öl ki, diri kalasın…

Eğer dostun yoksa niçin aramıyorsun.

eğer dost buldunsa niçin sevinmiyorsun.

“Allah için ateşe atılmak vardır,

Lakin ateşe atılmadan önce kendinde İbrahimlik olup olmadığını araştır.

Çünkü ateş İbrahimleri tanır ve yakmaz.”

“Bütün cihanı araştırdım,

iyi huydan daha iyi bir liyakat görmedim.”

“Fikir ona derler ki bir yol açsın

Yol ona derlerki bir gerçeğe ulaşsın.”

“Sopayla kilime vuran

kilimi dövmez tozlarını silkeler.”

“Dua ve ibadet Allah ile olmaktır.

Allah ile olan kimse için ölüm de, ömür de hoştur.”

Bir aşk yüzünden elbisesi yırtılan;

hırstan ayıptan adamakıllı temizlendi.

Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir.

Sevgilimin nuru önde, artta olmadıkça ben nasıl önü,

sonu idrak edebilirim?”

Ehl-i Keremin vaatleri akıp duran,

eseri daima görünen hazinedir.

Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların

vaatleri ise gönül azabıdır.

Diri aşk, ruhta ve gözdedir.

Her anda goncadan daha taze olur, durur.

O dirinin aşkını seç ki; bakidir ve canına can katan

içkiden sana sakilik eder.

Kalp altınla halis altın ayarda belli olur.

Kalple halisi, mihenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin.

Allah kimin ruhuna mihenk korsa ancak o kişi,

yakini şüpheden ayırt edebilir.

Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur.

Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından yahut ıslaklığından

ibarettir. Sûret, o denize ulaşmak için

neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz;

sûreti o vesile yüzenden daha uzağa atar.

Gönül, kendisine sır vereni; ok kendisini uzağa atanı görmedikçe.

Bülbül, Güle aşık, halbuki esasen gül,

kendisine aşık, kendi aşkını aramakta.

Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır.

Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür.

Gönle uran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir.

Yalnız tene tesir eden,

insanın malı olmayan ilim yükten ibarettir.

Gönül, ne tarafı işaret ederse

duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.

Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya,

murdar bir şeyden ibarettir.

Sevgiden acılıklar tatlılaşır. Sevgiden bakırlar altın kesilir.

Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı-duru bir hale gelir,

sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir,

sevgiden padişahlar kul olur. Bu sevgide bilgi neticesidir.

Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da

böyle bir tahta oturur ki? Noksan bilgi nereden aşkı doğuracak?

Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir.

Noksan bilgi sahibi, cansız bir şeyde

dilediği şeyin rengini görünce

adeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur.

Gönül aynası saf olmalı ki

orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin.

Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz.

Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez.

Doğru söz kalbe istirahat verir.

Doğru sözler gönül tuzağının taneleridir. Gönül hasta olur,

ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını alamaz.

Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa

yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.

Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır;

bu sûretle duygulara zevk, munis olur.

Bakır, altın olmadıkça bakırlığını;

gönül padişah olmadıkça müflisliğini bilmez.

Bakır gibi sen de iksire hizmet et. Gönül, dildarın cevrini çek.

Dildar kimdir? İyice bil. Dildar ehl-i dildir. Çünkü elh-i dil olan,

gece ve gündüz gibi cihandan kaçıp durmakta,

âlemde eğleşmemektedir. Allah kulunun ayıbını az söyle,

padişahı hırsızlıkla az kına.

Aşıkların neşesi de odur, gamı da,

hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de!

Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir,

aslı yok bir sevdadır. Aşk, o yalımdır ki parladı mı

sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.

“Lâ kılıcı”, Allah’tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür.

Bir bak hele “Lâ”dan sonra ne kalır?

“İlla Allah; kalır, hepsi gider.

Neşelen, sevin, ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!”

Ruh bağışlayan güzelden ruhunu esirgeme.

O, seni kır atın üstüne bindirir.
Taçlar veren o başı yücelerden başını çekme.

O gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer.
Fakat kime söyleyeyim?Bütün köy içinde nerede bir diri? Âbıhayatın bulunduğu tarafa doğru koşan kim?
Sen bir horluk görür görmez aşktan kaçmadasın.

Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki?
Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var.

Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.
Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır.

Vefasız adama bakmaz bile.
İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne.

Kökün iyileşmesine sağlamlaşmasına çalışmak gerek.

Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız

yüz binlerce tercüman zuhur eder.

Söz söylemek için önce dinlemek gerekir.

Söze kulak verme yolundan gir.

Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaşılan söz,

ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Allah’ın sözüdür.

Yol düzgün ama altında tuzaklar var.

Yazının tarzı hoş ama içinde manâ kıt…

Sözler, yazılar; tuzaklara benzer.

Tatlı sözler bizim ömrümüzün kumudur.

İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!

Gönül dilerse el, yemek için kepçedir,

dilerse on batmanlık gürz.

Dert,

Allah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan

bütün dünya malından yeğdir.

Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz.

Dertli dua ve niyaz, gönülden aşktan gelir.

Dosta dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet: içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.

Dostluk nişanesi beladan, afetlerden, mihnetlerden

hoşlanmak değil midir? Dost altın gibidir.

Bela da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir.

Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler,

külhandaki yeşilliğe benzer, dostlar. Uzaktan bak, geç.
Yavrum, onlar yemeye kokmaya değmez.

Vefasızlara gitme. Onlar: iyi dinle”yıkık köprüdür”
Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.
Asker, nerde bir bozgunluğa uğrarsa

iki-üç karı tabiatlı adamın yüzünden uğrar.

O, erkek gibi silahlanıp savaş safına girer.

Diğerleri de, “işte tam dost”, diye ona güvenirler.

Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir.

Onun kaçışı senin manevi kuvvetini de kırar.

İyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın!

Dostluk son demdedir.

Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer; bostanı,

ekini kış gibi kesip biçer. Sohbet vardır, ilkbahar gibidir.

Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.

İhtiyat ve tedbir ona derler ki, “kötü zannı gideresin,

kaçıp kötülüklerden kurtulasın.”

Seni dostundan ayıran sözü dinleme.

O sözde ziyan vardır, ziyan!

Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur.

Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.
Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır.

Çünkü bütün nakışları aksettirir.

İyilik, hoşluk zamanında hepsi dosttur, eştir.

Fakat dert ve gam zamanı Allah’tan başka kim sana dost?

Dost nasıl dosttur?

Rey ve tedbir bakımından merdivene benzeyen,

seni aklıyla her an irşat edip yücelten dost.

Dünya sevgisi, dünya geçimiyle savaşma yüzünden

sana o ebedi azabı ehemmiyetsiz gösterir.

Ölümü bile ehemmiyetsiz bir hale getirirse

bunda şaşılacak ne var ki?

O sihriyle bunun gibi yüzlerce iş yapar!

Dünyadan geçen kişiler de yok olmamışlardır,

fakat Allah sıfatlarına bürünmüşlerdir.

Onların sıfatları, Hak sıfatlarına karşı,

güneşin karşısındaki yıldızlara dönüşmüştür.

Kör bir deveye benzersin. Boynundaki yular, seni yeder, durur.

Fakat çekeni gör, yuları değil.!
Çekeni ve yuları görsen

senin için bu âlem ‘aldanma yurdu’ olmazdı.

Bu âlemin direği gafletten ibarettir.

Gerçi dünyanın değeri taklittir ama

her mukallit sınanmada rüsvay olur.

Dünya Allah’ın kahır yurdudur.

Kahrı seçtiysen kahır göre dur.!

Cebrail’le canların kıblesi Sidre’dir,

karnına kul olanların kıblesi sofra. Arif’ in kıblesi vuslat nurudur,

filozoflaşan aklın kıblesi hayâl.

Zahid’in kıblesi ihsan sahibi Allah’tır,

tamahkârın kıblesi altınla dolu torba.

Manâ gözetenlerin kıblesi sabırdır,

sûrete tapanların kıblesi taştan yapılan sûret.

Batın âleminde oturanların kıblesi lütuf ve ihsan sahibi Allah’tır,

Zahire tapanların kıblesi kadın yüzü.

Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey!

Kimden kapıp kurtarıyoruz, Hak’tan mı? Ne boş zahmet!

Kaza ve kaderle pençeleşmek mücahede sayılmaz.

Çünkü bizi pençeleştiren, savaştıran da kaza ve kaderdir.

Hile ve çare diye ‘zindanı delip de çıkmaya’ derler.

Yoksa birisi zaten açılmış deliği kapatırsa yaptığı iş,

soğuk ve ters bir iştir.

Kaza gelince: bilgi, uykuya dalar, ay kararır, gün tutulur.
Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki?

Kaza ve kaderi inkar edenin inkarı bile,

bil ki, kaza ve kaderdendir.

Ticarette kamil değilsen yalnız başına dükkan açma;

yoğrulup kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir!
“Susun, dinleyin!” emrini işit, sükût et.

Madem ki Hak dili olamadın, kulak kesil.
Söylersen bile sual tarzında söz söyle.

Padişahlar padişahıyla edepli konuş!
Kibir ve kinin başlangıcı şehvettendir.

Şehvetinin yerleşip kuvvetlenmesi de “itiyat” yüzündendir.
Kötü huy, adet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir ..

seni, ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın.
Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye

kalkışırsa onu düşman sayarsın.

Puta tapanlar, bu tapmayı huy edindiklerinden

men edenlere düşman olmuşlardır.

“Ey müslüman, edep nedir?” diye sorarsan bil ki edep,

ancak her edepsizin edepsizliğine

sabır ve tahammül etmektedir.
Kimi, “falan adamın huyu kötü, tabiatı fena” diye

şikayet eder, görürsen,
Bil ki, bu şikayetçinin huyu kötüdür;

kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara

tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.

Bir Cevap Yazın